minicik bir kutuya hapsoldum
olanca umutlarım bir noktaya doldu
bir gölün en sığ yerinde
ciğerlerime su doldurdum
duvarlarımı yıkamadım
çığlıklarım asılıdır çerçevelerde
geceleri gölgeler su gibi akar
bilmek bize göre değil
yaşamak beyaz bir gecede
sobada yanan odunların dili
azraili görmüş olanlar
konuşamadan niye sustular
bilmek bize göre değil
birbirinin peşi sıra trenler gider
sesleri uykularımı parçalar
artık sokak lambaları puslu
mart ayının orta yerinde
rezil bir soğuk dalları titretiyor
dallarım korkup sarkıyor
camlarım çatladı çatlayacak
sis bir sihir gibi ağırlaşır
ölümü niye düşünürüm
benden başka herhangi birinrn öleceğini
bilmek bize göre değil
gök nasıl da kalabalık
yıldızlardan çok ölüler parlar
ciğerleri niye bulut olur
bilmek bize göre değil
minicik bir kutuya hapsoldum
adı saklı bir balığımız var
yirmi santimlik bir cetvelle
kalemimi ölçtüm ne kadar kısa
senden gelen bitmeden tükenecek
on bir dedi saat durdu
dakikalar yılda bir artıyor
rüzgar alacaklı gibi kapıya dayandı
vereceğim yok açmam
sen diyebildiğimiz kaç kişi
bizi sen diye sever
bilmek bize göre değil
bak yine o kapkara boşluk
hava toprak su yok
ellerimizi kollarımızı amansız çırpıyoruz
hava toprak su yok
gözlerimiz niye sıkı sıkıya kapalı
bilmek bize göre değil