Genç Yazılar
Genç Hikayeler
Genç Şiirler
Genç Makaleler
Genç Fikirler
Genç Mizah
Haftanın Genç Yazısı
Genç Yazarlar Komitemiz
Üyelik İşlemleri

mail.jpg (2821 bytes)

Yazılarınızı göndermek için tıklayın

 
 
Adınız Soyadınız
E-mail Adresiniz
Arkadaşınız Adı
Arkadaşınız Email Adresi
Email in Konusu
 
Bu yazı 18.12.2010 tarihinden beri 2390 kez okunmuştur
Yazının Başlığı Yazar Adı Gönderilme Tarihi
Yılbaşı Kutlamak mı? Belirtilmedi 18.12.2010

Yılbaşı kutlaması konusunda ne düşünüyorsunuz?

Aşağıdaki soru ve cevaba bir göz atalım:

“…Müslümanlar bu yılbaşını takvim başlangıcı yaparlarsa, yılbaşı gecesinde yapılan âyin veya eğlencelere iştirak ederlerse ne olur?

 

Yılbaşı dolayısıyla yapılan dinî âyine katılan (Hristiyanlarla beraber bu toplu ibâdeti yapan) müslümanlar en azından haram (büyük günah) işlemiş olurlar. Bu hükmün akla ve vahye dayalı delîllerini zikretmeye bile gerek yoktur.


Dinî âyîne katılmadan yılbaşı dolayısıyla toplantı ve eğlence yapan müslümanlar, bu eğlencelerde ayrıca hiçbir haram işlemeseler dahi, kökeni dinî (İslâm’dan başka ve ona göre bugün mûteber olmayan bir dîne dayalı) olan bir faâliyete katıldıkları ve başka dinden olanlara -dinle ilgili bir konuda- benzer hale geldikleri için günah işlemiş olurlar. "Bir din ve kültür topluluğuna kendini benzetenler onlardan sayılır" meâlindeki hadîs bu davranışı yasaklamaktadır.

 

Yılbaşı, takvim, tarih, tatil, eğlence, şenlik ve bunlarla ilgili âdetler bir milletin kültürüdür. Kültür din ve ideolojinin bedenleşmesi, ete kemiğe bürünmesidir. Bu ikisini birbirinden ayırmak mümkün değildir. Eğer birileri din ile kültürü birbirinden ayırmaya, aralarındaki bağı koparmaya kalkışırsa -zor olmakla beraber bunu yapabilirse- kültür ile beraber dîni de değiştirme yoluna girmiş olur. Bedenini parça parça kaybeden din gider (milletin hayatından çıkar) onun yerine yeni kültürün dîni veya dinsizliği gelir. Kültür ile din arasında böyle bir bağ bulunduğuna göre; kültürün değişmesi dîni yakından ilgilendirir. İslâm’ın beş temel amacından biri dîni (müslümanların hayatında İslâm’ı) korumaktır. İslâm’ın korunmasını olumsuz etkileyen bir davranış, bir kültür değişimi, bir kültür taklidi haramdır, bazen bununla da kalmaz dinden çıkma sonucunu doğurur.


Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Medine’ye göçünce, burada öteden beri iki bayramın bulunduğunu ve bu bayramlarda kutlama yapıldığını öğrendi. Bayramlar, dînin etkilenmesi bakımından önemli kültür unsurları olduğu için bunları değiştirdi ve yerlerine Ramazan ile Kurban bayramlarını tebliğ etti. Daha pek çok hadîste, başka dinlerle ilişkisi veya sembolik değeri/fonksiyonu bulunan âdet ve uygulamaları müslümanlara yasakladı.”(Hayrettin Karaman)

 

Peygamberimiz (s.a.v.) buyurmuşlardır ki “Bir kavme benzemeye çalışanlar o kavimdendir.”(İmam-ı Ahmet ve Ebû Davud)

 

Peygamberimiz (s.a.v.), diğer bir hadis-i şerifte buyurmuşlardır ki: “Bizden başkalarına benzemeye özenenler bizden, bizim milletimizden değildir.”(El-Cami’üs-Sağîr)

 

Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kim İslam’da iyi bir çığır açarsa açtığı çığırın ecri ve kendisinden sonra, onunla (o çığırla) amel edenlerin ecirleri, sevaplarından hiçbir şey eksilmeden ona aittir. Kim de İslam’da (müslümanlar içinde) kötü bir çığır açarsa, açtığı çığırın günahı ve kendisinden sonra onunla amel edenlerin günahları, günahlarından bir şey eksilmeden ona aittir.”

 

“Küfür ehlinin ve isyankarların yaşayış ve adetlerinde onlara benzemek, onlar gibi hareket etmek, ya küfre ya isyankârlığa, ya da her ikisine birden götürdüğü için İslâmda yasaklanıp haram kılınmıştır.” (Frenk Mukallitliği Ve Şapka- İskilipli Atıf Hoca)

 

İslam uleması, din kitaplarında buyururlar ki:
“Noel günü ve gecesinde, kâfirlerin paskalya ve yortularında, onlar gibi bayram yapan küfre girer.”

 

“…Taklidin, mantığı zehirlediği açık. Zaten, bu yüzden taklit ya. Taklitçilik bir hastalık, hem de kişiliğe arız olmuş bir hastalık. O yüzden bu hastalık, taklitçinin özgüven yokluğuna dayanıyor, bu bir. İkincisi, iddialarından arındırılmış olduğunu gösteriyor. Üçüncüsü,taklit ettikleri karşısında mağlup olduğunun tescili anlamına geliyor.

 

  İbn Haldun’un Mukaddime’de yaptığı o muhteşem tespit, bu ülkenin yaşadığı yüz yıllık dramın tek cümlelik özeti: "Mağluplar galipleri taklit ederler."


  Mağlubiyetin de onurlusu vardır, onursuzu vardır. Onurunu yitirmeyen mağluplar, fiziken mağlup görünürler. Dişe diş mücadele etmişler, mağlup olmuşlardır. Elbet her mağlubiyetin bir çok sebebi vardır.


  Onurlarını koruyanlar, mağlubiyeti içselleştirmezler. Fakat, sadece değerler için mücadele edenler, yenildiklerinde dahi onurlarını koruyabilirler. Yenilgilerinin faturasını kendi değerlerine kesmezler. Aksine, yenilgilerini bir bilinç yenileme, yani bir "tevbe" ve "istiğfar" vesilesi olarak bilirler. Sorunu, kendi değerlerinde değil, değerleriyle ilişkilerinde ararlar. O ilişkileri sağlıklı hale getirmek için, mücadele meydanından çekilip, mücahede meydanına atılırlar. Bu, mağlubiyeti içselleştirmeme savaşıdır. Onurlu mağluplar için, galipleri taklit etmek, düşman saflarına geçmekle eş değerdedir. Asıl mağlubiyet işte odur.


  Onurunu yitirenler, mağlup olunca kelimenin tam anlamıyla mağlup olurlar. Onlar, fiziken galip gelseler bile mağlupturlar. Mağlubiyet onların karakteri olmuştur. Çünkü, mütecavizine aşık olan ahmak kız rolüne soyunmuşlardır.


  Mağlubiyetlerinin faturasını kendi değerlerine keserler. Tez elden o değerlerden kurtulmanın yollarını ararlar. Kendilerine "ben idraki" veren o değerleri her görüşte mağlubiyetlerini hatırlarlar. Bu da onları kendi değerlerine düşmandan fazla düşman olmaya iter. Değerlerinden kurtulunca, kendilerinin de galiplerden olacağına inanırlar.
Mağlubiyetin faturasını kendi değerlerine kestikleri için, kendilerinden nefret ederler. Bu nefret, galiplere karşı marazi bir aşka dönüşür. Kendilerini gerçekleştirmek yerine, galipleri taklit etmek gibi ucuz bir yolu benimserler. Bu taklit onları galip yapmaz elbette. Sadece “maymun” yapar. Bunun anlamı, galiplerin maskarası ve soytarısı olmaktır.
Hiçbir galipten, mağlupları içerisinden başkalaşım geçirerek maskaralaşan birilerini, kendisiyle eş değerde görmesi beklenemez. Hiçbir efendi, soytarısını, kendisiyle eşit haklara sahip bir partner olarak benimsemez.Değil mi ama: Hiçbir maymun, ne kadar iyi insan taklidi yaparsa yapsın, insanlar sınıfına dahil edilmez?”(Mustafa İslamoğlu)

 

 

 

 
Genç yazarlar Kulübü / Web Tasarım : Orhancam