Genç Yazılar
Genç Hikayeler
Genç Şiirler
Genç Makaleler
Genç Fikirler
Genç Mizah
Haftanın Genç Yazısı
Genç Yazarlar Komitemiz
Üyelik İşlemleri

mail.jpg (2821 bytes)

Yazılarınızı göndermek için tıklayın

 
 
Adınız Soyadınız
E-mail Adresiniz
Arkadaşınız Adı
Arkadaşınız Email Adresi
Email in Konusu
 
Bu yazı 31.01.2012 tarihinden beri 1336 kez okunmuştur
Yazının Başlığı Yazar Adı Gönderilme Tarihi
ölüm okulu Belirtilmedi 31.01.2012

 

okuyacak arkadaşlardan tek ricam ciddi olarak değerlendirmeleri. şimdilik bir bölümünü yolluyorum sadece...

                    ÖLÜM OKULU

Her şey yeni başlıyor benim için. Tercihimi yaptım ve artık geri dönemem. Henüz 18 yaşında olmama rağmen artık insan değilim. İsteyerek olmasa da almış olduğum karar sonucunda -zorlama da diyebilirsiniz tabi ki siz ona- insanlığıma veda edeli henüz çok olmadı. Hala içimde eski insani duyguları hissediyorum. Acıma, nefret, kin, öfke ve adını henüz koyamadığım bir duygu daha  –insanken hiç yaşayamadığım bir duygu- var içimde. İnsanlığımdan vazgeçeli 1 hafta bile olmadı. Anılarım –insan olan geçmişime ait anılarım- hala çok canlı. Hatırlıyorum da o zamanlar atan bir kalbim ve tüm vücudum da dolaşan ılık ve taze bir kan vardı.

 KAN!

 Şimdi ki hayatımda benim içim hiçbir şey kan içerken hissettiğim hazzı veremez.  Ilık ve taze tadı daha önce içtiğim hiç bir şeye benzemeyen bu yeni içeceğimin tek kaynağı, eskiden benim de içlerinde yer aldığım ve şimdiki adlarıyla kan torbaları dediğimiz kişiler. Geceleri yaptığımız yürüyüşlerde –hayvanlar âleminde avlanmada deniliyor ama- yanından geçtiğimiz her insanın damarlarında akan kanın sesini duyabiliyorum hatta kalbin kanı pompalarken ki çıkardığı ses beni tahrik ediyor. Bir an önce tadına bakmak için hissettiğim hazzı engellemem mümkün dahi olmuyor.

Ben yatağım da uzanmış bu şeyleri düşünürken aslen nerede olduğumu bile unutmuştum hatırladığım tek şey içimde bitmez tükenmez bilmeyen kan arzusu ve geçmiş yaşantıma ait belli başlı anılarken, arkamdan gelen sesle birden bire daldığım hayaller âleminden ayrılmak zorunda kaldım.

“Joe uyuyor musun ?”

Bu soruya aslında evet demem gerekirdi çünkü şu anki halimden yeterince memnundum ve kendimi azda olsa insan gibi hissedebildiğim için memnundum. Belki de hala kendi evim de yatıyorumdur ve kalktığım da bu rüya – aslında bizim türümüzün hiç rüya görmediği gerçeğini bilmeme rağmen- bir son bulacaktır. Rhys’nin gözlerini dikmiş bana bakmakta olduğunu bilmeme rağmen bu düşünceleri aklımdan atmakta hala zorlanıyordum. Ne cevap vermeliydim. Rahatsız edilmek istemiyordum. Üstelik bu yeni yaşantıma –gece ve gündüz kavramlarının tamamen yer değiştirdiğini düşünürsek haklıydım da- tam da ayak uydurmak üzereyken. Bir cevap vermeli miydim? Belki de hiç sesimi çıkarmamalıyım nasılsa o zaman uyuduğumu sanacaktır.

“Hayır uyumuyorum”

Bu duyduğum ses bana aitti. Bu kadar derin düşüncelere dalmış düşünürken dudaklarım bana ihanet etmişti, cevap vermeyi bile düşünmediğim bir anda ağzımdan dökülen kelimeler beni şok etti. Evet, Rhys şu anki en iyi arkadaşımdı ve buraya yeni geldiğimi düşünecek olursak tek arkadaşımdı bile diyebilirim.

“Sen hiç eski yaşantından bahsetmiyorsun Joe.”

 

Bunu söylerken sesinin titrediğini hissedebiliyorum. Ben asla çok konuşan biri olamadım. Belki henüz alışamadığım için bir hayalet gibi –her ne kadar hala atan bir kalbim olmasa da hayalet olmadığıma eminim- ortalıkta dolaşıyor olmamın ve konuştuğum ya da konuşmak zorunda kaldığım kişilerin sayısının 5’i geçmeyecek kadar az olması ona bu soruyu sorarken çekinmesine sebep olmuştu. Ben bunları düşünürken ve yavaşça yatağımda doğrulup Rhys’ye doğru dönerken onun tam olarak takip edemediğim bir cümleyi daha söylediğini duydum.

“ …belki konuşursak kendini daha iyi hissedersin diye düşündüm ama istemiyorsan …”

 

Konuşmasına devam ederken tam ona döndüğüm için sözünü yarıda kesmişti ama ne demek istediğini anlamıştım zaten. Ona döndüğüm anda gördüğü yüz ifademden dolayı sözlerini bitirememiş olduğunu anlamak zor olmasa da verdiği tepki gereksizdi. Ona kızmış değildim. Sadece ne zaman onu görsem –dalgın ya da düşünceli olduğum anlardan bahsediyorum – güzelliği karşısında şaşırıyorum.1,70 boyların da, hafif esmer tenli, siyah ve ince adeta bir yay görünümünde olan kaşları, yeni kan içtiğinde yanaklarında kendini belli eden pembelik ve ince bir çizgiyi andıran dudakları âdeta eşsizdi. Ne zaman görsem onu, bu güzelliği karşısında büyüleniyorum adeta.

“Şey... aslında kendimi bu konuda konuşmaya hazır hissetmiyorum.”

 Haklıydı anlatmak en iyi terapi yöntemi olarak bilinirdi ve geçmişimi biraz da olsun konuşmak bana da iyi gelebilirdi.  Ama bugün değil.  Henüz yeni kimliğime ve kişiliğime kendimi alıştırmamışken geçmişten bahsetmek bunca çabayı bir anda yok etmek demekti. Bütün gece –ya da gündüz çünkü dışarıda güneş henüz batmamıştı- ne Rhys ne de ben konuşmadık odaya sessizlik hakimdi. Biraz dinlenmeli ve sabah olduğunda –bizim türümüz için- alacağımız yoğun derslere hazırlıklı olmalıydık.

                                                       

 

*****

 

Soğuktu. Daha önce hiç hissetmediğim kadar soğuktu. Bu eller bana ait olamazdı. Ben, ben bu kadar soğuk olmamalıydım. Evet, insan değildim ama vücudum da dolaşan benim kanımdı. Dışarı çıkmak ısınmak ve bedenim de yer alan bu soğuk tamamen eriyene kadar güneşin altında kalmak istiyordum. İnsanlığımı, bana geçmişten kalan tek şeyi geri almalıydım. Kalkmalıyım. Sadece dışarı çıkacağım ne kadar zor olabilir ki.

“Ayağa kalk, kapıyı aç, merdivenlerden in ve koridoru geçtikten sonra dışarı çık.”

Kendi kendime tekrarladığım bu sözleri yapmak gerçekten de zor değildi. Her gün yaptığım şeyleri bugün de yapabilirim. Sadece biraz daha yoğunlaşmalı ve bedenimi kaldırmaya odaklanmalıyım. Çektiğim ağrılar umurumda değil sonuçta kaç kere ölebilirim. Üstelik sonsuz hayat denen şeyi yaşarken ölecek değilim ya.

 

Evet, geriye sadece ayağa kalkmak kalıyor. Gücümün yettiği kadarı ile ayağa kalkmayı başardım ama yürüyebileceğimi hiç sanmıyorum. Zaten hatırladığım tek şey düşerken yatağımın yanında bulunan sehpaya çarpıp acı bir çığlık attığımdı. Sonra ki duyduklarım da ise bir anlam olduğunu hiç sanmıyorum en azından olmamalıydı.

“Joe”

Bu duyduğumun sesin Rhys’ye ait olduğunu biliyordum. Demek ki uyanıktı. Beni duymuş ve yardıma geliyor olmalı. Bu bana ait olmayan soğuk bedeni söküp atmak için geliyor. Hayır, dur bir dakika bu duyduklarım doğru olamaz. Bunları söylüyor olamazsın Rhys.

“Hemşire, çabuk hemşireyi çağırın Joe, o ölüyor.”

Hayır, doğru olamazdı bu imkânsız sonuç olarak ben ölümsüz olmalıydım. Hastalanamaz ve ölemezdim. Bana söylenen her şey bunu gösteriyor. En azından bir kazık, evet gümüş bir kazık beni öldürebilirdi ve göğsümde böyle bir şey hissetmiyorum.  

Odanın kapısının açıldığını ve birinin tekrar bağırdığını duydum. Bu sesi de tanıyorum sınıfta arkamdaki sırada oturan Rany’di. Sesini tam olarak duyamasam da bunun Rany olduğuna emindim.

“Joe, Joe bizimle kal.”

Her ne kadar Rany ile henüz tanışma fırsatı bulamamış olsam da hoş bir çocuk olduğunu söyleyebilirim.  Omuzlarına kadar gelen kumral saçları, geniş yüz hattı, hafif dolgun dudakları ve uzun boyuyla mükemmel bir vücuda sahipti. Henüz gözlerinin rengini tam olarak görememiş olmamın sebebi ne zaman gözlerine baksam kendimi bir boşlukta hissetmemdi. Karanlığı yaşadığım bu kısacık zamanda bana ışık olan tek şey gözleriydi. Ne zaman onunla yalnız kalsam saçmalamaya ve sürekli pot kırmaya başlıyorum.

“Dayanmalısın Joe, biraz daha dayanmalısın”

Rany’in bu sözlerini tam olarak duyabiliyorum. Evet, yanımda diz çökmüş olmalı nefesini bile hissediyorum. Yanımda oturmuş ellerimi tutuyor sürekli benimle konuşuyor yalvarıyor. Dayanmam biraz daha sabretmem için aklına gelen her şeyi söylüyor. Sanki saatler geçti bu halde. Ama biliyorum saniyeler bile henüz dolmamışken ve ben o tanımlayamadığım insani duyguyu tüm vücudumda tekrar hissederken son anlarımı yaşıyor olmalıyım.

Bu yenidünyaya ayak basalı henüz birkaç gün olmuşken bir kez daha ayrılık yaşayamam. Alışık olduğum bir duyguyu tekrar yaşamak istemiyorum. O acıyı tekrar kaldıramam. Tüm vücudumu saran o korkunç duyguyla baş edemem.

 Ölümü!

 Son zamanlarda hayatımı alt üst eden ve yeni yaşamıma tam uyum sağladım dediğim bir anda yeniden ölümü tatmak istemiyorum

 

Her şey birden kayboluyor. Karanlık sonsuz karanlık içimdeyim. Bir ışık, bir ses duymalıyım. Anlamıyorum. Ölüm bu kadar karanlık olmamalı.  Attığım her adımda daha bir içine çekiliyorum karanlığın. Sesler! Bazı sesler duyuyorum uzaktan. Araba seslerini, insan seslerini, en sevdiğim şarkıyı duyuyorum…


Beni sevmeni istiyorum, ateşli bir gezintiymişim gibi

      O yüzden, dünyayı unut çünkü bu gece sadece sen ve ben olacağız                                                                                        

      Beni düşünmeye devam etmeni, istediğini yapmanı

Seni bunun için yalvartacağım, sonra da gururunu bir kenara bıraktıracağım

Bana dünyadaki tek kız benmişim gibi hissettirmeni istiyorum                                            Daima seveceğin tek kişi benmişim gibi                                                                                                                         Kalbini bilen tek kişi benmişim gibi

Dünyadaki tek kız

Kontrolde olan tek kişi benmişim gibi

 

RIHANNA - ONLY GIRL LYRICS

 

 

Her şey birden netlik kazanıyor. Bu duvarlar, yatak, üzerinde Rıhanna’nın resminin yer altığı perde bile bir anlam ifade ediyor artık. Başucumdaki müzik çalarım hala “ONLY GIRL LYRICS” şarkısını çalıyor. Duyduğum sesler artık daha bir anlam kazanıyor. Uzanıp müzik çaları durduruyorum. Her şey bıraktığım gibi, ölümümden sonra kimse odama, eşyalarıma dokunmamış.

Şimdi düşünüyorum da annem ne kadar üzülmüştür kim bilir. Kaç gece kapımı açmaya korkmuş, içeride olmadığımı anladığı her anda ağlamıştır. Öldüğümü unutarak kaç sefer seslenmiştir. Sabahları eskisi gibi beni uyandırmaya geldiğin de kaç kere o yatağı boş buldu acaba.

“Joe kızım hadi kalk okula geç kalacaksın.”

Bu ses, bu ses anneme aitti. Ama hayır annem burada olduğumu biliyor olamaz. Ben artık yaşamıyorum. Annem bu halimi görmemeli. Eskisi gibi değilim.
 
Genç yazarlar Kulübü / Web Tasarım : Orhancam