Kimse saygı göstermez bana, dönüp de ne hissettiğimi görmeye çalışmaz. Ben onları mutlu etmeye çalışırım, onlar korkar benden, nefret eder bazısı. Ne halde olduğumu düşünmezler, üstüme başıma bakıp da derdim yok sanırlar. Hâlbuki birçoğundan büyüktür derdim. İnsanca dertlerimin üstüne eklenir palyaço olmanın zorla hissettirilen rahatsızlığı. Hiç düşünmezler ki herkesten farklı, tuhaf bir kıyafet giyseler nasıl utana sıkıla yürüyeceklerini, yanlarından geçen her insanın haklarında ne düşündüğü konusunda kafa yoracaklarını, kötü davranırlar bana o an onlardan ayrıldığım için, farklı hem de aşırı farklı olduğum için. Aslında bana karşı tahammülsüzlüklerinin sebebini biliyorum, ben onların acılarını, telaşlarını halının altına süpürmeye çalışıyorum, mutlu edemiyorum, unutturuyorum. Bu yüzden de kandırdığımı düşünüyorlar onları, kinleniyorlar, benden nefret ediyorlar. Kötü bir niyetim varmış gibi…
Elimden birçok iş gelir aslında ama ben palyaço olmak istedim, çocukken palyaçoların mutluluğuna imrenirdim. Palyaço olduğumda anladım ki, mutlu etmeye çalışmak mutlu olmayı gerektirmiyor. Oldukça mutlu başladım işime, ilk karşılaştığım çocuk parmağını uzatıp, beni göstererek ağlayana kadar her şey çok güzeldi. O an umutlarım kırıldı diyebilirim. Zaten sonra da mesleğimin en kötü yanlarıyla karşılaştım. Arkadaşlarım, karım, annem, babam bile bana eskisi kadar saygı duymuyordu, çaktırmamaya çalışıyorlardı ama fark etmek güç değildi. Benden hep bir “şaklabanlık” bekliyorlardı. Kazancım da pekiyi değildi, karım terk etti beni en önce, arkadaşlarım uzaklaştı, annemle babam da ölünce yalnız kaldım, bir tek oğlum var yanımda. Onun için çalışmam, para kazanmam gerek. Çocuklar korkup ağladığından, büyükler nefret ettiğindendir belki, pek fazla iş bulamıyorum. Ona hak ettiklerini nasıl verebilirim? Benim yanımda eğleniyor, mutlu. Bir tek onu mutlu edebiliyorum sanırım. Arkadaşlarından saklıyor mesleğimi, ben istedim bunu yapmasını, benim kocaman, sözde kişiliği oturmuş arkadaşlarım, karım beni terk ederken çocuğumun arkadaşları ona neler yapar. “Sakla” dedim zor da olsa kabul etti, “ben babamdan utanmıyorum ki” dedi, gurur duydum. Ne güzel bir çocuk oldu dedim, ne kadar karakterli… “Söyleme sen yine de” dedim, “herkes senin gibi değil…”
İnsanlar bana önyargıyla yaklaşa dursunlar büyük çoğunluğunun aynı medeni cesareti gösteremeyeceğinden eminim ben. Onlar makyajımla dalga geçer alay eder, benimse ağzımdan kan damlar. Saçım bana ait değil, burnum bana ait değil. Sahteyim, sahtekârım, insanları kandırıyorum. Kötü bir şey için değil ama onlar kandırılmaktan hoşlanmıyor. Gülmeyi unutmuşlar, güldüremiyorum, izin vermiyorlar ki işimi yapayım. İzin verseler onlarda mutlu olacak, o zaman yüzüm gerçekten gülecek, işte ben bu yüzden palyaço oldum diyebileceğim. Ama bıkmışlar kanmaktan, kahkahaya bile kanmıyorlar artık.
Bunları neden mi düşündüm durup dururken? Neden mi karşı çıktım mesleğimin mizacına? Benim gibi bir şeyler gördüm demin, bir sirk afişi, yanında bir filmin rengârenk afişi… Yalnız olmadığımı hissettim, renkli, mutlu görünüp aslında öyle olmayan tek sahtekâr ben değilim diye düşündüm. Bir başıma olmadığımı düşünmek rahatlattı beni. Sirkin gişesini buldum, bir bilet aldım, tek başıma girip diğer insanlar gibi sade ama eğlenmeye hazır bir şekilde oturdum yerime. Sırf sirkteki herkese en çok da palyaçolara destek olayım diye kahkahalarla güldüm, yanımdaki şımarık, ergenlikle boğuşan kıza inat. Hak ettikleri ve tek istedikleri şeyi verdim onlara. Şimdi kendi gösterime gelecek bir palyaço bekliyorum, bana gülünmesini anımsatacak bir palyaçoyu. Çünkü kesinlikle biliyorum ki bir palyaçoya gülmeyi anımsatacak olan bir çocuk değil, yine bir palyaço olacak.