Hasret sevdamın ölümsüz gözyaşlarını arıyorum her gece, sabaha kadar bir şehri izlerken. Sevdama dair söylenecek türküler geliyor aklıma söyleyemediğim. İçin için ağlarken, hıçkırık tutarak söylüyorum seni sevdiğimi, rüzgâra mahkûm ağaçların uğultusuna eşlik ederek. Sabahlar mı benim, yoksa geceler mi? Yoksa sen misin sevgiye mahkûm eden beni? Unuttuğun aşkın mıyım yoksa?
Gecenin sabahlayan adamıyım. Her gece nöbet tutuyorum sensizliğime. Her gece ağlıyorum yalnız kalan bedenime. Seni kaybetmenin acısını yaşıyorum ölümsüzlüğe kazındığın yüreğimde. Uyuyamıyorum seni düşünmeden. Hiç aklıma gelmediğin bir günüm yok. Ne vakit uyumak için başımı yastığa koysam, senli gecelerim geliyor aklıma; sana sarılıp sabahladığım, sana sarılmanın seni öpmekten daha güzel olduğunu anladığım geceler. Seninde bana bu konuda eşlik ettiğin geceler. Şimdi yalnızım uyurken. Sensizliğin boşluğunu sarıyorum artık bedenime. Kaybolan sevgimizin izlerini yaşatıyorum içimde, sen artık benim olmasanda. Senin bana dönmeyeceğini bilsem de böyle mutlu ediyorum kendimi.
Zamanın ne getireceği belli olmaz da seni bana getirmez artık değil mi? Bu davranışlarım boş olsa da şair kalbime bir şeyler kazıyorsun her defasında. Belki de bu yüzden unutmak istemiyorum seni. Yok, yok sen sevdasına ömür biçtiğim güzelsin benim için. Sen o gözlerinin esiri olduğum güzelsin.
Bir gün gözlerimi açıp baktığımda sabaha, yokluğunu hissettim içimde. Hem de öyle bir yokluktu ki; boşluğuna düştüğüm hayatın anlamsızlığıydı yaşadıklarım. Zehir gibi bir sabahtı. Birikmiş öfkemin sensizlikle buluştuğu, acının sonsuzluğuma etki ettiği bir sabah.
Yıllarca yalnız izlediğim körfezi ve bir şehri yine yalnız izlemenin verdiği sıkıntıydı içimdeki öfke. Tam hayat eşimi bulduğum dediğim ve bu manzarayı yalnız izlemek zorunda kalmayacağım bir yaz geçirecektim ki; hiçbir şeyi umursamadan gittiğin gün geldi aklıma.
Her şeyi bir çırpıda bıraktığın gün. Doğum günümdü o gün. İlk defa sevgilimle baş başa kutlayacağım bir doğum günüm olacaktı. Kutlamaları pek sevmesem de senin yanımda olduğunu bilmekte mutlu ederdi beni. Ama sen gittin. Gittin bensizliği yanına alarak ve her şeyi unutarak. İçindeki beni nasıl sildin bir çırpıda anlamış değilim zaten. Yokluğum acı vermedi sanki sana. O kadar güzelliği yaşayan, o kadar özel anları yaşayan biz değildik sanki.
Kısmet değilmiş senli bir ömür bana. Seni ne kadar sevsem de boş artık. Elime sadece sana yazılmış yazılardan başka bir şey geçmez ki. Bana da gitmek düşer bu saatten sonra. Yalnız elimde bir kalem bir kâğıtla. İkimize bestelenecek türküleri bulmaya ve sensizliği her defasına yüreğimde yaşamaya. Yollarımızın kesişeceği bir zamana gidiyorum. Bize Burdur dar gelir artık. Ahrette görüşmek dileğiyle hoşça kal Tuğsel…
Ölümsüz sevdama…