Kördüğüm olmuş ,
Çözülmeye çabalanmış düğümler var ,
Elini bir koy aziz dostum göğsüne de ,
Öyle söyle , Öyle anlat kimsesizliği ,
Zahiri yalnızlıkları anlat kalabalıkların ortasındayken ,
Zahiri ve zifiri sevdalanmaları anlat ,
Dilinin varmadığı , Yüreğinle sevgiliye haykırdığın ,
Coçkusu dinmez ,
Tadı bölünmez ,
Harlı muhabbetini anlat ,
Sen Nisan rahmetiyle sırılsıklam olurken ,
Toprağın haşmetini anlat ,
Aheste ölümleri ,
Aheste mutlulukları anlat ,
Elini bir koy aziz dostum göğsüne de ,
Öyle söyle ,
Ne meşakkatli nefesler çektik birlikte ,
Yokluğunda duyduğum noksanlık kadar aşikar . . .
Değerli dostum ;
Hiç bir selen yok etrafımda ,
Şimdilerde pek sessiz yürüdüğüm yollar ,
Döneceğine dair karaladığın satırlar var sadece ,
Ferahlatan yüreğimi . . .
Hatırlar mısın ?
O ıhlamur ağaçlı yollarda yürür ve ,
Yaşanmaya yükümlü lahzaları paylaşırdık ,
İstişareler düzenlerdik ,
Sesimizi yükseltirdik kimi zaman ,
Sesini ilk yükselten ;
İlk özür dileyen olurdu ,
Kimi zaman ben ,
Kimi zaman sen ,
Elini bir koy aziz dostum göğsüne de ,
Öyle söyle ,
Yakın dostlar olmadan içtiğin çayın tadı var mı ?
Ve yediğin gözlemenin ?
Anamın açtığı çarşaf böreklerini . . .
Hadi bırak dostum !
Beni de mi hiç özlemedin ?
Beni de mi geçtin
Boğaz'dan geçtiğin gibi ,
Ahmet Haşim'den kalmasın ;
Çıktığım merdivenler ,
Ve " Eteklerinde gümüş rengi bir yığın yaprak , " ,
Benim sadık dostum bir kara toprak , anam bir de sen ,
Ozanın dilindeki dörtlük az gelir bize ,
Elini bir koy aziz dostum göğsüne de ,
Öyle söyle ,
Yüreğinin sızladığını anımsıyorum ,
Susan bir üniversite öğrencisi olmadığını ,
Konuştuğunu anımsıyorum ,
İğneliyici kelamlarından ben de nasibimi almıştım ,
Seni götürürlerken ,
Döneceğini biliyordum ,
Sen gururlu ,
Sen susan ömrümün haykıran yarısı ,
Ertesi sabah habersiz eve döndüğünde ,
Şimdi gerçekten var olduğunu . . .
" Farkedilmenin kıvancının yanında , Bir kaç sızının ne önemi olabilir ? " demiştin ,
Ve doğru da laf etmiştin ,
Doğru sözden daha doğru ne ola ?
Sen bu kadar uzaktayken bile ,
Hala o günkü kadar gurur duyuyorum dostum olmandan ,
Tebeşir tozunu yuttuğumuz o günlerden bu günlere ,
Elini bir koy aziz dostum göğsüne de . . .
Öyle söyle . . .