Hepimiz duymuşuzdur. Oku da, şöyle yap da, böyle yap da “kendini kurtar” denir.
İnsan kendisini kurtarabilir mi? Böyle bir kudreti olabilir mi?
Evet. Allahsız bu iş olmaz. Kurtuluş olursa Allahça olur.
Çoğu kimselerden görmüş yahut duymuşuzdur. Çocuğunun dünyasını güya kurtarıp da, ahiretini mahveden anne ve babaları...
Kurtulmayı neyde görürüz ki? Parada mı, servette mi? Yoksa makam mevkiide mi? Yoksa mal ve mülkde mi? Yoksa akademik kariyerde mi? Gerçekten bizi bunlar kurtarabilmiş mi? Hiç örneği var mı? Kabre gülerek girmek ötelere kanat açmak bunlarla mı olur?
Belki de tam aksine kendini “oldum” zannetmek, asıl belayı bulmak olmasın sakın. “Oldum” zannetmek gelişmenin önündeki engel değil midir?
İlim sahibi olmak istenir elbet. Ama neyin ilmi gereklidir insana? Şimdiye kadar çok şey okuduk ama kainatı, insanı, hayatı, hadiseleri ne kadar doğru okuyup öğrendik? Kur’an-ı Kerim’e, hadislere, İslam alimlerinin, ehlullahın sözlerine bakmadan neyi ne kadar öğrenebiliriz ki?
Neler öğrettiler bize? Boş bir amaç için, konforlu bir hayat için, yalan bir gaye uğruna yaşamayı bize öğretenleri bırakmanın vakti gelmedi mi?
Hz. Mevlana mürşit kitap olan “Mesnevi” sinde şöyle bir hikaye anlatır. (cilt:1,beyit:2941 vd.)
“Bir lisan âlimi gemiye binmişti. Kendini öven bir yüzle gemiciye dönüp,
“Sen hiç nahiv okudun mu?” dedi. Gemici, “Hayır” deyince, “Ömrünün yarısı boşa gitmiş” dedi.
Bu sözden gemicinin gönlüne bir hiddet geldiyse de sustu, bir cevap vermedi.
Sert bir rüzgar gemiyi girdaba düşürdü. Denizci o dilciye bağırarak,
“Yüzmesini bilir misin?” dedi. Dilci de, “Ey genç! Bilmem!” deyince gemici,
“İşte şimdi bütün ömrünü mahvettin. Birazdan gemi girdaba dalacak.” dedi.
Ey oğul! Burada yok olma bilgisi lazım, nahvi bırak. Onu elde edersen sudan bir korku yoktur.
Ey şah! Deniz, ölüyü başında taşır. Dirinin deryada kurtulması ise zordur.
Sen de beşeri vasıflardan ölüysen, sırlar denizinin başı üstünde olursun.
Ey kibrinden halka “Eşek!” diyen! Şimdi sen buz üstünde kalan eşek gibi oldun.
İstersen zamanın en alimi ol. Bil ki alemin zamanı yoktur.
Nahivcinin hikayesi size yok olma nahvini anlatmak için bir derstir.
Fıkhın fıkhı da, gramerin grameri de harf harf yok olmayla anlaşılır.
(Halifeye hediye olarak götürmeye kalktığımız) su testisi, bizim iddia(bilgi)mız, halife de Hak ilminin Dicle’si.
Biz Dicle nehrine bir testi su götürüyoruz. Eşek olduğumuzu bilmezsek gerçekten eşeğiz.”
Ehlullah bu beyitler için şöyle der:
(Malumdur ki, denize batmanın sebebi denize düşen kimsenin acemice çabalaması ve denize karşı aykırı hareket etmesidir. O hareketler yapılmasa suyun yüzünde kalmak kabildir. Cansız bir cesedde ise hiç bir hareket bulunmadığı ve denizin hareketine tamamen uyduğu için deniz onu sathında gezdirir. Bu, böyle olduğu gibi esrar denizi olan mana denizi de böyledir. Onda yüzmek ve gezmek isteyenin kendini tamamıyle Allah’ın iradesine teslim etmiş ve kendiliğinden geçmiş, “Ölmeden evvel ölün” yani iradenizi ve ihtiyarınızı Allah’ın iradesinde yok edin emrine uymuş olması lazımdır. Bu halde bulunan bir kimseyi de o mana denizi başında taşır..
Ey ilmine mağrur olup da âlemi eşek yerine koyan saygısız; sen dünyanın en birinci âlimi olsan da o birinci âlimi olduğun dünyanın bekası yoktur. Fâni olan dünyadaki hayat ise bir kaç günlüktür. O bir kaç günlük ömürle elde ettiğin malumata güvenip de kendini bir şey zannediyorsun. Lâkin ecel kışında buz üstünde kalmış eşek gibi ileriye bir adım atamıyorsun. O halde halka verdiğin eşeklik sıfatını kendin kazanmış oluyorsun..
Cenabı Hak: “..Ey insanlar! Size ilimden az bir şey verilmiştir.” (17/85) buyurduğu halde biz, testi dolusu kadar malumatımızı fevkalade bir şey sanıyoruz. O testiyi marifet Diclesine götürmeye kalkışıyoruz. Ahmak olmasaydık Dicle nehrine testimizi dolu değil, boş götürür, onun abı hayat ve marifet olan suyundan doldururduk. Sonra da hem kana kana içer, hem de susamış olanlara içirirdik..
Biz de Allah’ın feyiz denizinden istifade etmek istiyorsak bir testilik ilmimizle mağrur olmamalıyız. Ve testiyi dolu değil, boşaltılmış olarak o umman-ı marifete arzetmeliyiz.)
Hz. Mevlana şöyle buyurur:
“Gönül sahiplerinin ilimleri, taşıyıcı oldu. Ten ehline ise ilimleri yüktür.
İlim, gönüldeyse o sahibine dost olur. Tenin zahirindeyse bir yük olur.
Allah, “Onlar, kitap taşıyan eşeğe benzer” dedi. Sende Hak ilmi olmazsa gerisi yüktür.
Vasıtasız ilmin olmazsa o, gelin süsleyen kadının geline sürdüğü boyalar gibi ebedi olmaz.
Hakkıyla yükünü yüklendiysen yükün hayra döner, değerlenir.
Dünya için ilim tahsil etme. Kavga için dövüş talim etme.
İlim atına binince yük kaygısına düşmeksizin yücelere yönelsin.
Hu(Allah) kadehi seni heva ve hevesten kurtarır, ancak sende O’ndan başka bir o olmasın.”
“Her kanat bu deryayı aşamaz, meğer ki o ilahi ilimden olsun.
Öyleyse, sineden yok edilmesi gerekecek ilmin talimine razı olma.”
“Bütün bilimlerin özü şudur: “Mahşer günü ben kimim, ne hale geleceğim?” sorusunu bilebilmek.”