Genç Yazılar
Genç Hikayeler
Genç Şiirler
Genç Makaleler
Genç Fikirler
Genç Mizah
Haftanın Genç Yazısı
Genç Yazarlar Komitemiz
Üyelik İşlemleri

mail.jpg (2821 bytes)

Yazılarınızı göndermek için tıklayın

 
Bu yazı 1430 kez okunmuştur.
BEKLENEN ÖLÜM

CİNAYET

 

 

Yerdeki cesedin etrafında toplanan kalabalık pek de şaşırmışa benzemiyordu. Herkes bekliyordu çünkü bir gün bu katliamın yapılacağını. Sadece zaman belirsizdi…

 

Her şeye rağmen yine de bu kadar erken olacağını kimse tahmin etmezdi. Neslinin son örneği olan beden yerde cansızca yatarken herkes soğukkanlılığını koruyordu.

 

Şu anda akıllarda birçok soru vardı. Ama zihinlerde en çok yankı yapan ve merak uyandıran soru şuydu ki; bunu kim yapmıştı?

 

Herkesin aklında bu soru yavaş yavaş yerini iyice almaya başlayınca meraklı gözler etrafta dolanmaya başladı. Herkes bu sorunun cevabını öğrenmeyi istiyordu ama kimse dillendirmeye de cesaret edemiyordu.

 

En sonunda merakına dayanamayan birisi hiç düşünmeden konuşmaya başladı.

 

“Bu işi yapan her kimse artık yeter! Ulan amacın nede susuyorsun? Hemen şimdi bunu yapan kişi bir adım öne çıksın da görelim ense tıraşını! Ama lütfen fırsatçı, pohpohlanmayı seven p*z*v*n*l*r yerinde dursun!”

 

Cümlesini bitiren İç Ses her zaman ki gibi doğruları söylemişti, ama yine de bazıları üslubundan utanmaları gerektiği kanaatindeydi. İç Ses ise bunları hiç takmadığını her hareketinde yeterince belli ediyordu.

 

İç Ses’in cümlesindeki küfürler yüzünden utanan Utangaçlık kızaran yüzünü yere eğdi. İç Ses’in kabalığından rahatsız olan Kibarlık ise tiksindiğini belirten bakışlarını onun umursamayan gözlerine dikti. Yanında bir de kınadığını belirten “cık cık”larını da ilave ettikten sonra eski konumuna geri döndü.

 

Bir süre hiçbir ses duyulmayınca herkes şüpheci bakışlarını birbirinden çekmeye karar verdi. Tüm dikkatler akıllardaki sorulara yoğunlaşmışken birden kalın bir ses duyuldu. Kalabalığı yararak ortaya dalan Kötülük tüm arsızlığıyla konuşmaya başladı.

 

“Onu ben öldürdüm! Bu işi ben yaptım.” Diyerek tüm dikkatleri kendi üstüne topladı.

 

Şüpheci bakışlar yine devreye sokulmuştu. Karşılarındaki bedeni iyice inceleyip doğruluğunu tartmaya çalıştılar. Çoğu kişi inanmıştı aslında ama hala inanmayan sorgucular vardı. Şüphecilik gözlerini Kötülük’ün gözlerine dikerek sorusunu sordu.

 

“Niçin inanalım senin onu öldürdüğüne?”

 

Bir anda tüm bakışları üzerine çeken Şüphecilik kendinden emin Kötülük’ün cevabını bekliyordu. Bazıları Şüphecilik’e  “Saçmalama!” diyen bakışlarını atarken bazıları da ona biraz da olsa inanmaya başlamıştı.

 

“Gerçekten nereden mağlum bu cinayeti senin yaptığın? Ya bizi kandırıyorsan?” deyiverdi Belirsizlik.

 

Topluluğun çoğu Kötülük’ e inanıyordu. Ama yinede arkasında duran çoğunluğa rağmen işini sağlama almasını gerektiğini düşündü. Kendisinden emin olduğunu göstermeye çalışarak konuşmaya başladı:

“Tabii ben öldürdüm. Bundan niçin şüphe duyasınız ki? Hem benden başka itiraf eden mi var? Ayrı-

 

Kötülük’ün sözünü kesen Sabırsızlık yine kişiliğini ortaya koyarak aceleyle konuşmaya başladı:

 

“Hadi ama bırak artık safsatayı da anlat nasıl yaptığını. Bizde böylece inanalım sana.”

 

Lafının bölünmesine sinirlenen kötülük yine de sinirini belli etmemeye çalışarak olabildiğince sakince konuşmaya başladı:

 

“İlk önce yavaş yavaş aklına girdim. Ona kendi düşüncelerimi empoze çalıştım. İlk başlarda dayandı. Gerçekten çok sabırlı ve iradeliydi. Onu kandırmam gerçekten zor oldu. Ama sonunda direncini yenmeyi becerdim. İlk başlarda hep tereddüt ederdi dediklerimi yapmakta. Hatta çoğu zaman karşı gelirdi. Ama zamanla alıştı. Yavaş yavaş ne desem yapar hale geldi. Ben de her türlü fırsattan istifade ederek ona her kötülüğü yaptırdım. İlk önce yalandan başladık. İnsanları körü körüne kandırıyorduk. Sonra daha da gelişir hale geldik. Beraber çok güzel soygunlarda bulunduk. İçki, alkol ve uyuşturucuya da alıştırdım onu. Resmen müptelası oldu. Onlarsız zaman geçiremez hale geldi. Her neyse. Daha sonralarında ise iftiraya başladık. İşte masum insanların iffetlerine, namuslarına veya hayatlarına falan çamur atıyorduk. Herkes de hemen inanıp bir başkasına anlatıyordu. Böylelikle attığımız yalanlar bir kartopu misali katlanarak büyüyor hatta yanına başka şeyler de ekleyerek başka insanlara ulaşıyordu. Ama bundan da sıkılmaya başlayınca başka işler yapmaya karar verdik. Mesela kumar denen şeyi icat edik. Böylelikle haksız yoldan birçok insanın parasını alıyorduk. Ailelerinin rızklarını, yıllardır biriktirdiği tüm parasını artık her ne varsa insanlar kumara yatırıyordu. Kısa sürede herkes başladı artık bu şeye. Ama bundan da tat alamaz hale gelince biz de başka şeylerin arayışına girdik. Zinayı bulduk. Her gün bir başka insanlarla beraber olup onları kirletiyorduk. Hatta bunu daha da geliştirip tecavüzü icat ettik. Bunun uygulaması biraz daha zordu ama verdiği zevk paha biçilmezdi. İnsanları beraber olmak için zorluyorduk. Zorla onların ırzlarına geçiyor böylelikle geleceklerini mahvediyorduk. Ama bu da artık kabak tadı vermeye balayınca bunu da bir kenara koymaya karar verdik. Şeyi de bulduk mesela, aldatmayı. İnsanları bir anlık zevkleri uğruna baş-

 

İkinci kere sözü bölünen Kötülük artık sinirleri tepesine çıkınca çıkışmaya başladı.

 

“Yeter be! Bu sefer hangi densiz sözümü böldü?”

 

“Ben böldüm!” deyiverdi boğuk bir ses.

 

Herkes gözlerini Kötülük’ten çekip o boğuk sesin sahibini aramaya başladı. En sonunda kalabalığın arkasındaki dengesiz bedeni görünce herkesin kafası oraya çevrildi.

 

“Onu ben öldürdüm! şans oyunları, kumar, piyango gibi oyunlar oynatarak insanların parasını aldırttım. Bir çok insanı dolandırttım. Onu hırsımla öldürdüm. Bu cinayeti ben yaptım!” deyiverdi Hırs. Şimdi etraftaki kalabalığın gözleri bir Kötülük ile Hırs’ın arasında dolaşıp duruyordu. Kimse hangisine inanacağını kestiremiyordu. İki tarafında doğruluk paylarını bulmaya çalışıyor böylelikle kendilerine de bir taraf belirlemeye çalışıyorlardı.

 

Etrafa sessizlik hakimdi. Hırs gergin ruh halini korurken aynı zamanda bakışlarını Kötülük’ün delici bakışlarından uzak tutmaya çalışıyordu.

Belirsizlik aklına takılan soruyu toplulukla paylaştı:

 

“Eee… Hangisnize inanacağız şimdi biz?”

 

Herkes soruya katıldığını gösterir biçimde başlarını salladı. Etraftan uğultular yükselmeye başladı, bazıları ise hem Kötülük’ün dediklerini tartıyor hem de Hırs’ın… Topluluğun gözleri Kötülük ile Hırs’ın arasında mekik dokurken Kötülük’ün kalın sesiyle derin düşünceler bölündü.

 

“Tabii ki bana inanacaksınız. Onun ruhunu kendi kötü amellerimle kirlettim. Onu kendi oyunlarıma alet ettim. Benim yüzümden öldü o!”

 

“Hayır!” diye söze karıştı Hırs. “Onu öldüren kesinlikle benim! Hırsımla içini doldurdum, gözünü boyadım onun. Oyunlarımla nefsini körelttim. Hep daha fazlasını istemeye zorladım. Benim yüzümden ülkeler arası savaşlar çıktı. Katil benim!”

 

Topluluk kavga çıkacağını anladıklarından daha da heyecanlanmıştı. Kötülük tam lafa girecekti ki ateşli bir ses duyuldu yakınlardan. Sesin sahibi konuştukça bakışlar ona çevrildi.

 

“Hepiniz yalan söylüyorsunuz! Kendinizi insanların gözünde büyütmek için cinayeti üstünüze alıyorsunuz. Lütfen inanmayın bu iki yalancının söylediklerine. Bu cinayeti işleyen birisi varsa o da benim!”

 

Kafası karışan topluluktan mırıltılar yükselmeye başladı. En sonunda dayanamayan Utangaçlık cılız sesiyle söze girişti:

 

“Nasıl yaptın peki bunu?” cümlesinin sonuna doğru utancından sesi kısılan Utangaçlık kızaran yüzünü tekrar yere eğdi.

 

“Arzunun, ihtirasın ateşiyle yaktım onu! Bedenini kıvrandırttım. Ateşini söndürmesi için başka kişilere gereksinimi olduğunu söyleyerek kandırdım onu. O da bana inanarak her gece bir başkasıyla beraber oldu. Kimisini ise zorladı. Zorladıklarının yüzünü topluma karşı eğdirtti, geleceklerini kirletti ama umursamamasını söyledim. Onu öldüren benim. Ateşimle yaktım onu!” diye cevap verdi Zina.

 

Artık iyice allak bullak olan toplumun düşüncelerini bu sefer başka bir ses böldü.

 

“Hayır! İnanmayın bu riyakar yüzlere! Bu işin sorumlusu benim!” dedi Yalancılık.

 

Karşılarında duran kendinden emin olduğunu göstermeye çalışan bedene bakan topluluk bu sefer kendi arasında kavga etmeye başladı.

 

“Napacağız şimdi? “

 

“Sahi, kime inanacağız?”

 

“Bence doğruyu Kötülük söylüyor.”

 

“Aslında bana Zina’da doğruyu söylüyormuş gibi geliyor.”

 

“Hayır hayır, asıl doğruyu söyleyen kesinlikle Hırs.”

 

“Nedenmiş o?”

 

“Onun anlattıkları daha bir inandırıcı geldi bana da ondan.”

 

“Öf be sende!”

 

“Ne var?”

 

“Atıyorsun kafana göre!”

 

“Başlamayın şimdi!”

 

“Ne atacakmışım be! Hissettiklerimi söylüyorum ben.”

 

Herkes kendi aralarında kavgaya tutuşmuşken bu sefer Kötülük, Hırs, Zina ve Yalancılık da birbirlerine girişmeye başladılar.

 

Kötülük Yalancılık’a dönerek:

 

“Yalan söylüyorsun. Sen zaten hep yalan söylüyorsun! Kimse sana inanmaz.”

 

“Hayır, yalan söylemiyorum”  diye kendini savundu Yalancılık.

 

“Öyle mi?” dedi kıvrak bedenini ortaya atan Zina. “Açıkla o zaman nasıl yaptığını.”

 

“Anlatayım: zor durumda kaldığında sürekli yalan söylemeye alıştırdım onu. İlk başlarda insanları özellikle de yakınlarını kandırmaktan pek hoşnut değildi ama bunlardan zarar çıkmayacağını hem sadece gerçeği birazcık değiştirip söylediğini anlatmaya çalıştım ona. Hemen inandı zaten. Git gide bunu alışkanlık haline getirdi. Ama birkaç kere yakalanınca içini bir korku sardı tabii. Ama yine de durmadı. Kendini kurtarmak için hep yalana başvurdu. Git gide daha çok yaygın hale geldi. Devlet işlerinde, evde, aile-akraba içinde her yerde, herkes yalan söylemeye başladı. Bu yalanlar yüzünden bazen özellikle devlet olmak üzere zor durumda kalındığı oluyor ama yine de kimse de vazgeçemiyordu bundan. Yani onu ben öldürdüm. Onu ikiyüzlüleştirdim. Çevresiyle arasını bozdum. Dertlerine dert ekleyip ruhunu  sıktım. Onu böyle öldürdüm.”

 

“Hepiniz saçmalıyorsunuz.” Diyen tatsız bir ses duyuldu. Gamsızlık yanlarına daha çok yaklaşarak sözlerini devam ettirdi:

 

“Yardım ve merhamet duygunsu yavaşça söküp aldım ruhundan. Gamsız biri yaptım. Kimseyi umursamayan biri haline geldi. Daha önce yaptığı tüm yardımları da çekti. Hatta düşene bir tekme daha vuranlardan oldu. Vicdanını körelttim. Boş ver! Dedim ona. Aç insanların derdi seni mi aldı. Sen gününü yaşa. Dedim. O da bana destek çıktı. İnsanlar açlıktan mı ölüyormuş, yiyecek savaşları mı yapılıyormuş hiç önemsemedi artık. Varsa yoksa kendisini düşünen birisi haline getirdim. Onun kalbini taşlaştırarak, ruhunu karartarak öldürdüm.”

 

Hırs bakışlarını daha da delici hale getirmeye çalışarak onun gözlerine saldı. İstediğini elde edememenin verdiği hırıltılı ve sinirli sesiyle konuşmaya başladı.

“İyice sarpa sardı bu iş. Size ben öldürdüm diyorsam ben öldürdüm. İşte o kadar!”

 

Zina ateşli sesiyle Hırs’a çıkıştı:

 

“Yok canım, başka ne isterdin! Oldu, senin sözüne inanalım öyle mi? Bakın onu ben öldürdüm teşhirciliğimle ağzını sulandırdım. Bedenini arzuyla yakarak, ruhunu kafir hale getirdim.”

 

“Hepiniz zırvalamayı bırakın.” Dedi Kötülük. “Bu işin cılkı çıktı. Onu ben öldüm işte. Kötü düşüncelerimle beynini kemirdim. Benim aklına soktuğum düşüncelerle bir sürü kötülük yaptırdım. İnsanları öldürttüm. Savaş çıkarttım. Benim yüzümden insanlar rahat bir gün geçiremedi. Hepsi benim sayemde anlıyor musunuz? Öldüren benim!”

 

“Hayır, asıl benim sayemde savaşlar çıktı, insanlar öldü. Ruhlarını hırsla doldurttum. Her şeyin en iyisine sahip olabilmek, bu dünyanın efendisi olabilmek için yakıp yıkmaları gerektiğini söyledim.” Dedi artık sinirleri iyice bastıran Hırs.

 

Zina ağız sulandıran teşhirci vücuduyla ortaya atıldı:

 

“Onu ben öldürdüm. Birçok insana onun yüzünden günah işlettirdim. Kişiliklerini bozdurttum.”

 

“Yeter artık! Anlamıyor musunuz, onu öldüren benim! Yalancılıkla öldürdüm onu. Herkesi kandırttım. En yüksek mertebedeki insanları bile yalancılığa zorladım. Devlet adamlarını halklarını kandırtmalarını istedim. Bu cinayeti yapan benim.”

 

“Hayır benim!”

 

“Saçmalamayın onu öldüren benim!”

 

“Benim!”

 

“Benim!”

 

“Hayır, benim!”

 

Onlar yaptıkları gergin kavganın yanında hala toplulukta kendi aralarında anlaşabilmiş değildi.

 

“Arkadaşlar bu işi yapan kesinlikle Kötülük. Bakın, bu kadarını söylüyorum.”

 

“Kesin sensizi! Bu işi yapan Zina. İşte o kadar.”

 

“Safsatayı bırakın da beni dinleyin: Bu işi yapan kesinlikle Hırs.”

 

“Amma boş konuşuyorsunuz bu işi yapan…

 

***

 

Günlerce kavga ettiler. Ama tek bir sonuç dahi bulamadılar. Herkesin düşüncesi birbirinden apayrıydı. Herkesin kendine göre gerekçeleri, doğruları, yanlışları vardı. ama kimsenin bilmediği tek bir doğru vardı ki bu en acısıydı…

 

Yerde kanlar içinde yatan İNSANLIK neslinin son örneğiydi. Geri dönülmez bir yola girilmişti artık.

 

İnsanlık yoktu…

 

Mutluluk yoktu…

 

Sevgi yoktu…

 

Aşk yoktu…

 

Merhamet yoktu…

 

Dostluk yoktu…

 

Savaş vardı…

 

Açlık vardı…

 

Gününü gün eden umursamazlar vardı…

 

Ve onların şakşakçıları vardı….

 

İnsanlığı kim öldürdü bilinmez. Ama sonuç ortadaydı…

 

Beklenen olmuştu ve İNSANLIK ÖLMÜŞTÜ…

 

Bu gizemli ölüm her şeye son noktayı koymuştu.

 

HER ŞEY BU CİNAYETLE SON BULMUŞTU…

 

İNSANLIK NİHAYET ÖLMÜŞTÜ…

Belirtilmedi
Bu yazıya oy verin < çok iyi > < iyi > < orta > < vasat > < kötü >
 
Genç yazarlar Kulübü / Web Tasarım : Orhancam