|
|
Bu yazı 1383
kez okunmuştur. |
HAYATIN TEZATLIĞI |
HAYATIN TEZATLIĞI
“Değmeyin feryadıma, figanıma değmeyin.Garipliğim kader değil geçiçi gülmeyin.Bu kışta efkarlıyım bahara Allah kerim”diyor Sertap Erener.Her insan ayrı bir dünya ise her hayatın iniş çıkışlarının olması ,her insanın hem ağlayıp hem de gülebilmesi tabiidir bu durumda.Gerçekten de bir şeyler planlansa da gerisi ALLAH KERİM....
Geçen hafta sınıfa girdiğimde karşı sırada gözlerim adeta bir boşluğu aradı, farkındaydım eksikliğinin, arkadaşlarına sordum, hastalandığını gelemediğini söylediler.Herşey gibi onu da yokluğunda farkedebilmiştim.
Dersime karşı hatta bana karşı da çok ilgiliydi. Konuşmalrından anlıyordum ki; Allah'a, Peygamberine benim gösteremediğim alakayı vefayı gösteryordu,zaman zaman şaşırtıyordu beni.Yüzündeki her çizgi her bakış ve ifade birşeyleri haykırıyordu; tavrındaki sakinliğe, masumluğa hatta ezikliğe rağmen.O anlarda içimde ona karşı daha çok şefkat hissediyordum.
Akşam eve geldiğimde o küçük kız çocuğunu anlattım anneme.Yaşadığı kısacık bir zaman dilimine rağmen çektiği sıkıntılardan,annesizliğinden, babasızlığından - her ikisinin de hayatta olmalarına rağmen -acıyarak bahsettim.
Birkeresinde ziyaretime bile gelmişti o küçücük ayaklarıyla. Dedemin uzattığı parayı bile zorla almıştı elleri, o eller ki ;yaşlı babaannesinin hizmetinde kullandırılmış, daha da yetmemiş o küçük ellere başkalarının hizmetçiliği bile teklif edilmişti.Hayat işte! Küçük yürekler ne kadar büyük kederlerle dolduruluyordu.
Bana karşı beslediği sevgiye karşılık vermek,ruhundaki yalnızlığı biraz olsun dindirmek hatta zayıf bedeninin taşıdığı ince yüreğinin ne denli değerli olduğunu göstermek için ziyaretine gittik.Bizi görünce çok şaşırdı ve sevincini saklayamadı.Beklenmiş olmanın en büyük hazzını yaşadım o an.
Hastalığının teşhisi konamamış Adana tıp fakültesine sevk edilmişti.Bir an evvel oraya gitmeleri gerektiğini fakat para yetiştiremediklerini söyledi Babaanne,halinden anlaşılacağı üzere epey yıkılmış, halsiz düşmüştü. Torununu bir an kaybettiğini zannetmiş, o gece uyuyamamıştı. Hatta üzüntüsünden;“o gece sabaha kadar gözümden düşen damlalar ciğerime aktı” diyordu.Evlerinde bir bekar amcası-onun da işi yok- bir de küçük Hülya vardı.
O akşam halsizliğine rağmen sürekli gülücükler saçarak oynadı.Oradan ayrıldıktan sonra annemden duyduğum cümleleri hala unutamıyorum:”O zavallıcığın yüzünde kan diye birşey kalmamış, bana kalırsa teşhis de koyamadıkarına göre kan kanseridir”dedi.Ben tabi inanmak istemediğimden cevap bile verememiştim.Çünkü bu cümle şunu özetliyordu;küçük yaşında çektiği acının karşılığını alamadan terkedecekti bu hayatı.Allah herşeyin en iyisini bilse de insan olarak bunu düşünmeden edemedim.
Bir hafta sonra sokaklarından geçerken komşularına rastladım. Hülya’yı sorduğumda suratları değişmişti. O an anlamıştım söyleyecekleri acı şeyi ,yine de duymak istedim, ısrarla sordum ve anladığımı duymuştum; evet o küçük kıza belki acıları armağan etmişti bu illeti;kan kanseriydi....
Zor tutmuştum kendimi, buna rağmen gözümdeki yaşları tutamıyordum.Bana kahvaltıya geldiği günü hatırlamıştım ne kadar anlatacakları vardı o an. Sonra da sırasındaki oturuşu canlandı gözümde. Hiç gülmezdi,güldürememişti hayat onu. Yaşadıkları ona çocukluktan ziyade yaşlı olgunluğu kazandırmıştı, o istese de istemese de. Sonra da okulun bahçesindeki sürekli elinde kitapla gezen sureti canlandı gözümde. Oysa onun yaşıtları hayatına inat kahkahalarla ip atlıyor yada top oynuyordu.Aslında Hülya da top oynamıştı; fakat o yaşıtlarıyla değil hayatla paslaşmıştı geriye doğru.
O günden sonra hayatıma farklı bir düşünce girdi:Ufak yada büyük, önemli yada önemsiz birçok şey için göz yaşları döküp üzülmüştüm hem de kendimi harcarcasına...Ne zaman biteceğini bile kestiremediğin bu ömür için değer miydi bunca yırtınmalar,kavgalar.çatışmalar,kalp kırmalar...Tabiki değmezdi.
HER İNSAN YAŞADIĞINI ÇEKERMİŞ, BAŞKALARININ YAŞADIKLARI İSE KULAK ARDI EDİLİRMİŞ, KISACASI BAŞA GELMEYİNCE BİLİNMEZMİŞ KÜÇÜK ÇOCUKLARIN ACI YÜKLÜ YÜREKLERİ....
Ruveyda |
Belirtilmedi
|
|
|
|