Hıdrellez güneşine sordum
Benim kısmetim niye yok diye
Bir düğün sesi gelirdi uzaktan
Davullar vururdu, akordeon, bir de zurna
Benim şalvarımda pembe gül vardı
Elimde kırmızı mendil, oyalarında pullar
Kulaklarımın arkasından bağlamıştım yazmamı
Tırnaklarımın diplerine kadar kına
Kuşağım sarıydı, gündöndü sarısı
Ayaklar geriye atılıp yere çömelinirdi halayda
Ve oynamayan kimse yoktu, tüm köy, tüm komşu köyler parmak şıklatırdı
Düğündü, bembeyaz atın üstünde getirmiştik gelini
Atın bir kar bulutu taşıdığını düşündü herkes
Gelin meydanda döne döne oynamaya başlayana dek
Alnının üstüne kırmızı yazmayı dökene, ellerini beyaz mendillerle bağlayana dek
Bir bendim, pembe güllü şalvarım, kırmızı pullu mendilim ve sarı kemerimle
Bir bendim bir köşede tırnaklarının dibindeki kınaya bakakalmış
Sordum, hıdrellez güneşi, benim kısmetim niye yok diye
Gelinin sandığını indirdiler kır atın sırtından
Dantel perdeleri araladılar, kapıdan içeri girdiler
Buz gibi sabun kokusu yayıldı etrafa
Sandık açılınca
İlkbahardı, üşümüyordu kimse, benden başka
Bir beşik verdiler damadın eline
Bir dal bir yaprağı nasıl taşırsa
Damadın da elleri öyle titreyiverdi beşiği tutunca
Tahtaydı beşik güneşin rengine boyamışlardı
Hıdrellezdi, bereketti, güneşe benzemeliydi çocuk
Kimse görmüyordu damadın yüzünün solgunluğunu
Oyundaydı bütün kadınlar, yanakları çatlayacaktı allıktan
Evin bahçesinde kurulu kazanlar durmadan kaynıyordu
İki gün öncesinden başlamıştı hazırlıklar
Tavuklar kesildi, pesmetler açıldı
Rakı şişeleri masaların üstünde koçeklerden hareketli
Ve gülüyordu herkes, güneş batmazmış gibi
Batıyordu güneş, hıdrellez güneşi, geceyi getiriyordu
Gerdek korkusunu gelinin ve damadın
Kart bir horoz kaçırmalıydı kümesten
Sessizce kesmeliydi yukarda, başka yolu yoktu
Hıdrellez güneşi batıyordu, vakit kalmamıştı
Gelin ortada, damat çevresinde dönüyorlardı durmadan
Kim geldiyse çepeçevre sarmıştı etraflarını
Kimse görmüyordu ama yüzlerini,
Ben görüyordum bir tek
Düğün yerine uzakta bir ağacın altına oturmuştum
Parmaklarımdaki kınaya bakıyordum
Onların yüzleri vardı kınada, ağlayan yüzleri
Döndüm güneşe, benim kısmetim niye yok dedim, niye
Annem başındaydı bir kazanın, elinde kepçe tüm gün
Babam çoktan sızmıştı bir masa başında
Kardeşlerim oynadıkça uyuyan düğün çemberindeydi
Uyuyordu hepsi, biliyorum, bir ben uyanıktım çünkü
Bir de gelinle damat
Şu horozu bir kaçırabilseydik diyorlardı birbirlerine
Horoz sabah demekti
Ve sabahı boğmak gerekliydi
Bizi birbirimize kenetleyen güneş
Sabah tüm sırlarımızı ortaya komayacak mıydı
İhanet etmeyecek miydi bize
Çarşafın üzerinde arda kalan,
Sabahın ölü kanı olmalıydı
Bir yol daha var sanıyordu gelin
Kaçmak diyordu, en kolayı
Ben biliyordum halbuki bu hıdrellez güneşinin
Nerede olursan ol başakları başına sardığını
Bir ben biliyordum bunu
Bir ben vardım çünkü, başında sarı başaklar savrulurken
Bir köşede parmaklarındaki kınaya bakakalmış
Haykırıyordum güneşe, benim kısmetim nerde diye
Kuşağım gün döndü sarısı, görmüyor musun, işte bak!
Bir falcısı vardı köyün, çingene mahallesindendi, sevmezdi kimse
Kapkara bakışları, ışık hüzmesi gibi dokunurdu insanın yüreğine
5 yaşında ya vardım ya yoktum
Başak tarlasında saklambaç oynamaya
Ve topaca
Ve külahtaki kuş lokumlarına bayılırdım o zaman
Çekmişti beni kolumdan, demişti yok senin kısmetin
15inde olacak herkesin
Senin yok kısmetin
O falcı mıydı parmaklarıma süren bu kınayı
Söyle hıdrellez güneşi, yok mu sahiden benim kısmetim
Babama da vermişler, 20 yıl önce, güneşin renginde bir beşik
Doğduğumda beni yatırıp o beşiğe
Gülnaz diye fısıldamışlar kulağıma üç kere
Hep gülsün yüzüm, hiç solmasın diye
Bahar sabahı dünyaya gelmişim, hıdrellez sabahı
Ebem kucağına alıp beni,
Güneşe göstermiş, annemden önce
Hep güldüm o günden beri
Gül yüzlü demekti Gülnaz,
Köyün gülümseri demekti
Gündöndüler nasıl patlatırsa çiçeğini güneşi görür görmez
Gülücükler saçardım cebimden, adım attığım her yere
Bir tek çingeneydi beni görüp de ağlayan
Ve biliyorum, o sürdü parmaklarıma bu kınayı
Hıdrellez güneşi, yüzümü güldüren güneş
Batıyordu işte, soğumuştu hava iyiden iyiye
Düğün çemberine koştum, uyuyordu herkes,
Kimsecikler farketmedi çemberi yarıp nasıl da eve vardığımı
Girdim açık pencereden içeri
Beşiği kaptığım gibi sarıp sabun kokulu çarşaflardan birine
Kümese koştum, horozu kaptım ve de
İlk defa bir can aldım ömrümde
Akan kanla beşiği boyadım, güneş değil, alev renginde olmalıydı bu beşik
Alev alev yanmalıydı ömrünce
Alev alev yakmalıydı
Çarşafa akıtıp arda kalan kanı
Pencerenin önüne koydum
Ve üstünü örttüm gündöndü rengi kuşağımla
Hıdrellez güneşinin, içimdeki yangını örttüğü gibi
Sol ciğerimde yanan başakların küllerini
Rüzgara verip, savur bunları dediği gibi
Sakladım gündöndü rengi kuşağımla
Gelinin ve damadın kısmetini