Genç Yazılar
Genç Hikayeler
Genç Şiirler
Genç Makaleler
Genç Fikirler
Genç Mizah
Haftanın Genç Yazısı
Genç Yazarlar Komitemiz
Üyelik İşlemleri

mail.jpg (2821 bytes)

Yazılarınızı göndermek için tıklayın

 
Bu yazı 224 kez okunmuştur.
KISMET

Hıdrellez güneşine sordum

Benim kısmetim niye yok diye

Bir düğün sesi gelirdi uzaktan

Davullar vururdu, akordeon, bir de zurna

Benim şalvarımda pembe gül vardı

Elimde kırmızı mendil, oyalarında pullar

Kulaklarımın arkasından bağlamıştım yazmamı

Tırnaklarımın diplerine kadar kına

Kuşağım sarıydı, gündöndü sarısı

Ayaklar geriye atılıp yere çömelinirdi halayda

Ve oynamayan kimse yoktu, tüm köy, tüm komşu köyler parmak şıklatırdı

Düğündü, bembeyaz atın üstünde getirmiştik gelini

Atın bir kar bulutu taşıdığını düşündü herkes

Gelin meydanda döne döne oynamaya başlayana dek

Alnının üstüne kırmızı yazmayı dökene, ellerini beyaz mendillerle bağlayana dek

Bir bendim, pembe güllü şalvarım, kırmızı pullu mendilim ve sarı kemerimle

Bir bendim bir köşede tırnaklarının dibindeki kınaya bakakalmış

Sordum, hıdrellez güneşi, benim kısmetim niye yok diye

 

Gelinin sandığını indirdiler kır atın sırtından

Dantel perdeleri araladılar, kapıdan içeri girdiler

Buz gibi sabun kokusu yayıldı etrafa

Sandık açılınca

İlkbahardı, üşümüyordu kimse, benden başka

Bir beşik verdiler damadın eline

Bir dal bir yaprağı nasıl taşırsa

Damadın da elleri öyle titreyiverdi beşiği tutunca

Tahtaydı beşik güneşin rengine boyamışlardı

Hıdrellezdi, bereketti, güneşe benzemeliydi çocuk

Kimse görmüyordu damadın yüzünün solgunluğunu

Oyundaydı bütün kadınlar, yanakları çatlayacaktı allıktan

Evin bahçesinde kurulu kazanlar durmadan kaynıyordu

İki gün öncesinden başlamıştı hazırlıklar

Tavuklar kesildi, pesmetler açıldı

Rakı şişeleri masaların üstünde koçeklerden hareketli

Ve gülüyordu herkes, güneş batmazmış gibi

Batıyordu güneş, hıdrellez güneşi, geceyi getiriyordu

Gerdek korkusunu gelinin ve damadın

Kart bir horoz kaçırmalıydı kümesten

Sessizce kesmeliydi yukarda, başka yolu yoktu

Hıdrellez güneşi batıyordu, vakit kalmamıştı

Gelin ortada, damat çevresinde dönüyorlardı durmadan

Kim geldiyse çepeçevre sarmıştı etraflarını

Kimse görmüyordu ama yüzlerini,

Ben görüyordum bir tek

Düğün yerine uzakta bir ağacın altına oturmuştum

Parmaklarımdaki kınaya bakıyordum

Onların yüzleri vardı kınada, ağlayan yüzleri

Döndüm güneşe, benim kısmetim niye yok dedim, niye

 

Annem başındaydı bir kazanın, elinde kepçe tüm gün

Babam çoktan sızmıştı bir masa başında

Kardeşlerim oynadıkça uyuyan düğün çemberindeydi

Uyuyordu hepsi, biliyorum, bir ben uyanıktım çünkü

Bir de gelinle damat

Şu horozu bir kaçırabilseydik diyorlardı birbirlerine

Horoz sabah demekti

Ve sabahı boğmak gerekliydi

Bizi birbirimize kenetleyen güneş

Sabah tüm sırlarımızı ortaya komayacak mıydı

İhanet etmeyecek miydi bize

Çarşafın üzerinde arda kalan,

Sabahın ölü kanı olmalıydı

Bir yol daha var sanıyordu gelin

Kaçmak diyordu, en kolayı

Ben biliyordum halbuki bu hıdrellez güneşinin

Nerede olursan ol başakları başına sardığını

Bir ben biliyordum bunu

Bir ben vardım çünkü, başında sarı başaklar savrulurken

Bir köşede parmaklarındaki kınaya bakakalmış

Haykırıyordum güneşe, benim kısmetim nerde diye

Kuşağım gün döndü sarısı, görmüyor musun, işte bak!

 

Bir falcısı vardı köyün, çingene mahallesindendi, sevmezdi kimse

Kapkara bakışları, ışık hüzmesi gibi dokunurdu insanın yüreğine

5 yaşında ya vardım ya yoktum

Başak tarlasında saklambaç oynamaya

Ve topaca

Ve külahtaki kuş lokumlarına bayılırdım o zaman

Çekmişti beni kolumdan, demişti yok senin kısmetin

15inde olacak herkesin

Senin yok kısmetin

O falcı mıydı parmaklarıma süren bu kınayı

Söyle hıdrellez güneşi, yok mu sahiden benim kısmetim

 

Babama da vermişler, 20 yıl önce, güneşin renginde bir beşik

Doğduğumda beni yatırıp o beşiğe

Gülnaz diye fısıldamışlar kulağıma üç kere

Hep gülsün yüzüm, hiç solmasın diye

Bahar sabahı dünyaya gelmişim, hıdrellez sabahı

Ebem kucağına alıp beni,

Güneşe göstermiş, annemden önce

Hep güldüm o günden beri

Gül yüzlü demekti Gülnaz,

Köyün gülümseri demekti

Gündöndüler nasıl patlatırsa çiçeğini güneşi görür görmez

Gülücükler saçardım cebimden, adım attığım her yere

Bir tek çingeneydi beni görüp de ağlayan 

Ve biliyorum, o sürdü parmaklarıma bu kınayı

 

Hıdrellez güneşi, yüzümü güldüren güneş

Batıyordu işte, soğumuştu hava iyiden iyiye

Düğün çemberine koştum, uyuyordu herkes,

Kimsecikler farketmedi çemberi yarıp nasıl da eve vardığımı

Girdim açık pencereden içeri

Beşiği kaptığım gibi sarıp sabun kokulu çarşaflardan birine

Kümese koştum, horozu kaptım ve de

İlk defa bir can aldım ömrümde

Akan kanla beşiği boyadım, güneş değil, alev renginde olmalıydı bu beşik

Alev alev yanmalıydı ömrünce

Alev alev yakmalıydı

Çarşafa akıtıp arda kalan kanı

Pencerenin önüne koydum

Ve üstünü örttüm gündöndü rengi kuşağımla

Hıdrellez güneşinin, içimdeki yangını örttüğü gibi

Sol ciğerimde yanan başakların küllerini

Rüzgara verip, savur bunları dediği gibi

Sakladım gündöndü rengi kuşağımla

Gelinin ve damadın kısmetini

dünya
Bu yazıya oy verin < çok iyi > < iyi > < orta > < vasat > < kötü >
 
Genç yazarlar Kulübü / Web Tasarım : Orhancam