1.ÖZETİM (FÜREYA)
Hikâye, Füreya 82 yaşında ölüm döşeğindeyken büyük halası Sara’nın anlattığı olaylarla başlıyor. Füreya’nın ölmüş olan halası bir gün, küçük gözleri, gaga gibi burnuyla tıpkı bir kuşu andıran yaşlı esmer haliyle Füreya’nın hayatının son günlerini geçirdiği penceresinin önünde beliriyor.
Sara halası Füreya’yı onu götürme sebebini ise ona çok benzemesini gösteriyordu. Sara halası fiziksel olarak güzel ve çok alımlı Füreya’ya benzemiyordu ama yaşadıkları hayat olarak birbirlerine çok benziyorlardı. Sen ve ben, bizi maddi yönden rahata erdirecek evliliklerimizin yavan tadını aldıktan sonra hayatımıza özgür ve yalnız devam etmeyi tercih ettik diyordu. İkisi de ömürlerini kendilerine ait olmayan çocukları yetiştirmeye harcamışlardı.
Sara halası, onüç yaşındayken babasını, bir hafta sonrada annesini kaybetmiş kimsesiz kalmıştı bunun üzerine o küçük yaşına rağmen babasının pek yakın dostu Hüsamettin efendiye bir mektup yazarak kendi ve kardeşlerini himaye etmesi için yalvarmıştı kimsesiz kalan bu çocukları Hüsamettin bey yanına almıştı. Hüsamettin Bey Sara’ya üç yıl baktıktan sonra onu ellisini çoktan geçmiş şişman ama zengin bir adamla evlendirdi. Sara’nın kardeşleri Cevat ve Şakiri ise askeri okula yatılı olarak vermişti. Sara bu evliliğe kardeşlerine bakmak dolayısıyla paraya ihtiyacı olduğu için itiraz etmemişti.
Füreya’nın annesi Hakkiye hanımdı, babası onu ve kardeşi Ayşe’yi iç güveyi olarak gelen, askeriyede yetişmiş yüksek rütbeli askerlerle evlendirmişti. Füreya’nın babası Emin Bey teyzesi Ayşe’nin kocasının adı ise Ahmet’ti bu ailede olabilecek en büyük tatsızlık, Cevat ile babası Şakir paşa arasındaki bitmez tükenmez münakaşalardı. Şakir paşa tek oğlu olan Cevat’ı İngiltere’ye eğitime yollamış ama o okulu bitirememiş daha sonra İtalya’ya geçerek orada İtalyan bir kıza aşık olmuş ve onunla evlenmişti. Bu olay ailede özellikle Şakir paşa tarafından hoş karşılanmamıştı. Cevat Bey İtalya’dan eşiyle döndükten sonra babası Şakir paşayla Afyon’daki arazinin mahsul parasını almaya giderlerken babası Şakir paşayı bir anlık öfkeye kapılması sonucu öldürmüştü. Kader sanki Şakir paşa ailesinin ve ülke dramını müthiş bir ayarlamayla aynı zamana denk düşürmüştü hem Şakir paşanın geride kalan eşi ve evlatları hem de ülke, 1914 yılının son aylarında derin bir yas ve şaşkınlık içindeydi Avrupa devletlerinin 1914 de başlattığı Birinci Dünya savaşının korkunç girdabına, Osmanlı devleti gözü kapalı sürüklenecek ve o girdapta boğularak ölecekti.
O sırada Mustafa Kemal İstanbul’da kalarak mühim işler başarmaya imkân olmayacağını anlamıştı. Mustafa Kemal İstanbul’dayken silah arkadaşlarıyla gizli gizli toplantılar yapıyordu. Bu toplantılara, Füreya’nın babası Emin bey de katılıyordu. O günlerden birinde Füreya daha dokuz yaşındayken Emin Bey kendi evinde gizli bir toplantı yaptı, toplantıya üç kişi katılmıştı Füreya bunlardan Seyfettin beyi tanımış, diğer iki kişiden uzun boylu, mavi gözlü adamı görünce onu çok merak etmişti, babası onun Harbiye’den sınıf arkadaşı Mustafa Kemal olduğunu söyledi.
Emin bey, Atatürk’ün yanında savaşa katılmış ve zaferden sonra ordu komutanı olarak İzmir’e atanmıştı. Artık o Cumhuriyet ordusunda bir paşaydı. Bir süre sonra, Mustafa Kemal, Hakkiye hanımın yakın arkadaşı Latife hanımla evlendi ertesi gün Emin paşanın evine akşam yemeğine geldiler çok iyi Fransızca bilen ve keman çalan Füreya yemek sonrası küçük yaşına rağmen misafirlerine çok güzel bir keman konçertosu çaldı. Sonra Füreya Mustafa Kemal’in yanına giderek bana bir şeyler yazar mısınız? Diye sordu. Bunun üzerine Mustafa Kemal şunları yazdı “Füreya hanım diye başlıyordu, görüyorum ki çok çalışkan bir insansınız. Millet sizden çok şey bekliyor. Siz çalışmalı bir şeyler vermelisiniz memlekete.” Füreya defterini kutsal bir emanet gibi göğsünün üstüne bastırıp odasına çıktı.
Tam bu sıralarda Füreya’nın Ahmet eniştesi, Bursalı çok varlıklı bir ailenin oğlu Sabahattin isimli gencin kendisiyle tanışmak istediğini, ona hayran kaldığını söyledi. Füreya’da ev halkını şaşırtacak biçimde tanışalım dedi. Çünkü Füreya evleneceği kişiyi kendi bulacak idealist bir kadındı. Sabahattin iriyarı, uzun boylu, açık kumral oldukça yakışıklı bir adamdı. O bir toprak ağasıydı Bursa’da uçsuz bucaksız bozkırı vardı. O at sürmeyi, ekin kaldırmayı, manda gütmeyi biliyordu. Füreya akşam eve geldiğinde, Sabahattin beyi beğendim dedi fakat Hakkiye hanım onun bu hayata alışamayacağından endişeliydi.
Evlendikten sonra Bursa’ya gittiler, Füreya yaşayacakları yeri görünce, hayalleri yıkılmıştı. Çünkü yaşayacakları ev bir ahırın ikinci katında tuvaleti dışarıda olan eski bir kır eviydi. Kocası Sabahattin ise vakit geçtikçe sertleşmeye bağırmaya, hatta içkili olduğu vakit tokat bile atan çok kaba, her şeyine karışan bir koca olmaya başlamıştı. Bir süre sonra Füreya hamile kaldı bu sebeple boşanmaktan bir süre vazgeçti ama Füreya bir erken doğum sonucu bebeğini kaybetti İstanbul’da olsaydı belki bebek kurtulacaktı ama kocası doğumu Bursa’da doktor kontrolü olmadan yapması için çok baskı yapmıştı hiç bir suretle İstanbul’a gitmesine izin verilmemişti bu olaydan sonra Füreya kocasından hemen ayrıldı Füreya’nın ailesinin maddi durumu eskisi kadar iyi değildi. Bir kaç yıl sonra Emin paşanın silah arkadaşlarından Kılıç Ali Füreya’yı görmüş onu çok beğenmişti. Füreya Fahrünissa’nın zengin bir kocayla evlenip mutlu olmasından çok etkilenmişti, para sihirli idi dokunduğu her şeyi değiştirebiliyordu bu sebeple Kılıç Ali ile evlenmeyi kabul etti. Füreya onu zaten her gün gazetelerde görüyor ve onun hakkında az çok bir şeyler biliyordu.
Füreya, Kılıç Âliyle evlendikten sonra Ankara’ya taşındı. Ankara’da münevver bir çevre bulacağını sanmıştı. Ama ne yazık ki Mustafa Kemal’in çevresi bomboş insanlarla doluydu. Hiç birinde ne kültür, ne birikim ne de sanat tutkusu vardı, evet, savaşı arkadaşlarıyla kazanmıştı şüphesiz ama Cumhuriyet sonrası verdiği savaşta yapayalnızdı. Atatürk ve Kılıç Ali çok sıkı dostlardı. Atatürk, sık sık evlerine geliyor. Füreya’nın özenle hazırladığı masalarda yemek yiyorlardı. Fakat birkaç yıl sonra 1938 yılında Atatürk’e siroz teşhisi kondu o yılın Temmuz ayının ortalarından itibaren bu yemeklere son verildi bu zaman süresince Füreya kocasını çok az gördü. Kocası 10 Kasım günü gözleri kan çanağına dönmüş bir halde eve geldiğinde, bu acı haberi çoktan radyodan öğrenmişti.
Füreya, teyzesi Fahrünissai’nın sergisi için çok yoğun bir tempoda çalışıyordu sergi bitimindeki gün yatak odasındaki koltuğa yığılıp kaldı. Onu apar topar Teşfikiye sağlık yurdu kliniğine götürdüler ertesi gün Füreya’ya verem teşhisi kondu. Tevfik Sami paşanın bakımı altındaki Füreya’ya Büyük Ada tepelerinde çamlar içinde ev tutuldu kışın ise İsviçre Leysinde bir sanatoryumda tedaviye devam edildi bu uzun tedavi süresince teyzesi Fahrünissa Füreya’yı bir sanat dalına başlaması için teşvikte bulunuyordu boya, resim kalemi derken diğer bir gün plastik şekil verilebilen kalıplardan yolladı ona, bu plastikleri şekillendirmeyi çok sevmişti Füreya, sonunda toprak kil ile ilgili kitapları okumaya başladı bir kaç gün sonra toprak önüne getirilip konduğunda, tepsinin üzerine yığılmış kili avuçladı, bir serinlik yayıldı parmaklarından kollarına doğru, sanki beyaz bir ışık güneşten toprağa, topraktan Füreyya’nın ellerine geçiyor ellerinden yüreğine ve beynine yürüyordu. Teknik yönlerini bulmak için bir hoca buldu fakat Füreya okuduğu kitaplar yüzünden hocasından çok daha bilgiliydi. Bu sırada Füreya’nın tedavisi sürmekteydi Fransa da yeni bulunan Streptomosin isimli ilaçla tedavi oluyor, hem de ticari seramikler yapan bir atölyede çalışıyordu. Çamurla yaptığı panoların üstüne doğduğu büyüdüğü toprakların labirentlerinden gelen birikimi yansıtıyordu.
Bu süre zarfında kardeşi Şakir’in Sara isminde bir kızı olmuştu kendi çocuğu olmadığı için bu çocuğu kendi kızı gibi hissetmişti daha sonra Sara’ile çok iyi ilişkiler kurup onun öz annesi durumuna gelecekti hatta ilerde onu kendi velayeti altına aldıracaktı yine bir akşamüstü yolda yürürken ateşi oldukça yükseldi anladı ki hastalığı tekrar nüksediyordu; bundan böyle Sara’yı uzaktan bile sevemeyecekti bu onun için ölüm gibi birşeydi. Fransadaki doktoru onun hiç bir tedaviye cevap vermediğini yapılacak tek şeyin kökten çözüm olarak çiğerinin bir kısmının kesilip atılması olduğunu söyledi. Ama bu ameliyat çok riskliydi yüz kişiden ancak bir kişi kurtulabiliyordu Füreya bu ameliyatı ailesinden gizli olarak yaptırdı ve çok zor ameliyatta başarı ile çıktı.
Füreya yaşamının diğer kalanında sanatına devam etti ve Türkiye’nin ilk kadın seramik sanatçısı olarak tarihteki yerini aldı. Yaşamının son yıllarında hastalığı sebebiyle çamurdan uzak düşmüştü bundan sonra ne ellerinde, ne kollarında güç kaldı bir mum gibi sönmeye başladı yatağa düşmüştü ama kızı diye düşündüğü Sara bir türlü ziyaretine gelmiyordu çünkü o da bir kaza sonucu hastanede yatmaktaydı. Füreya’nın durumu oldukça ağırdı böyle bir gün Sara iyileşip onu görmeye geldi. Füreya onun elini tutmak istedi ama başaramadı, tek kelime bile konuşamıyordu, Sara uzun süre elleriyle onun kollarını ovaladı ve ona baktı biraz sonra Doktor Sara’ya onu çok yormaması için ayrılması gerektiğini söyledi Füreya’nın Sara çıkınca kararacağını sandığı oda, birden ışık içinde kaldı. Karda ay ışığı yansımalarını andıran, beyaz, temiz, sakin bir ışık…
KİTABIN YAZARI
Ayşe KULİN
ROMANIN KAHRAMANLARI:
1-FÜREYA :Sara’nın Halası
2-SARA :Füreya’nın Yeğeni
3-HÜSAMETTİN EFENDİ :Sara’nın Babasının Yakın Arkadaşı
4-CEVAT :Sara’nın Kardeşi
5-ŞAKİR :Sara’nın Kardeşi
6-HAKKİYE HANIM :Füreya’nın Annesi
7-EMİN BEY :Füreya’nın Babası
8-MUSTAFA KEMAL :Büyük Önder
9-SABAHATTİN :Füreya’nın İlk Eşi
10-KILIÇ ALİ :Füreya’nın İkinci Eşi
BURÇİN TUNCEL
9/B - 88
ÇORUM ANADOLU ÖĞRETMEN LİSESİ