CİNAYET
Yerdeki cesedin etrafında toplanan kalabalık pek de
şaşırmışa benzemiyordu. Herkes bekliyordu çünkü bir gün bu katliamın
yapılacağını. Sadece zaman belirsizdi…
Her şeye rağmen yine de bu kadar erken olacağını kimse
tahmin etmezdi. Neslinin son örneği olan beden yerde cansızca yatarken herkes
soğukkanlılığını koruyordu.
Şu anda akıllarda birçok soru vardı. Ama zihinlerde en çok
yankı yapan ve merak uyandıran soru şuydu ki; bunu kim yapmıştı?
Herkesin aklında bu soru yavaş yavaş yerini iyice almaya
başlayınca meraklı gözler etrafta dolanmaya başladı. Herkes bu sorunun cevabını
öğrenmeyi istiyordu ama kimse dillendirmeye de cesaret edemiyordu.
En sonunda merakına dayanamayan birisi hiç düşünmeden
konuşmaya başladı.
“Bu işi yapan her kimse artık yeter! Ulan amacın nede
susuyorsun? Hemen şimdi bunu yapan kişi bir adım öne çıksın da görelim ense
tıraşını! Ama lütfen fırsatçı, pohpohlanmayı seven p*z*v*n*l*r yerinde dursun!”
Cümlesini bitiren İç Ses her zaman ki gibi doğruları
söylemişti, ama yine de bazıları üslubundan utanmaları gerektiği kanaatindeydi.
İç Ses ise bunları hiç takmadığını her hareketinde yeterince belli ediyordu.
İç Ses’in cümlesindeki küfürler yüzünden utanan Utangaçlık
kızaran yüzünü yere eğdi. İç Ses’in kabalığından rahatsız olan Kibarlık ise
tiksindiğini belirten bakışlarını onun umursamayan gözlerine dikti. Yanında bir
de kınadığını belirten “cık cık”larını da ilave ettikten sonra eski konumuna
geri döndü.
Bir süre hiçbir ses duyulmayınca herkes şüpheci bakışlarını
birbirinden çekmeye karar verdi. Tüm dikkatler akıllardaki sorulara
yoğunlaşmışken birden kalın bir ses duyuldu. Kalabalığı yararak ortaya dalan
Kötülük tüm arsızlığıyla konuşmaya başladı.
“Onu ben öldürdüm! Bu işi ben yaptım.” Diyerek tüm
dikkatleri kendi üstüne topladı.
Şüpheci bakışlar yine devreye sokulmuştu. Karşılarındaki
bedeni iyice inceleyip doğruluğunu tartmaya çalıştılar. Çoğu kişi inanmıştı
aslında ama hala inanmayan sorgucular vardı. Şüphecilik gözlerini Kötülük’ün
gözlerine dikerek sorusunu sordu.
“Niçin inanalım senin onu öldürdüğüne?”
Bir anda tüm bakışları üzerine çeken Şüphecilik kendinden
emin Kötülük’ün cevabını bekliyordu. Bazıları Şüphecilik’e “Saçmalama!” diyen bakışlarını atarken
bazıları da ona biraz da olsa inanmaya başlamıştı.
“Gerçekten nereden mağlum bu cinayeti senin yaptığın? Ya
bizi kandırıyorsan?” deyiverdi Belirsizlik.
Topluluğun çoğu Kötülük’ e inanıyordu. Ama yinede arkasında
duran çoğunluğa rağmen işini sağlama almasını gerektiğini düşündü. Kendisinden
emin olduğunu göstermeye çalışarak konuşmaya başladı:
“Tabii ben öldürdüm. Bundan niçin şüphe duyasınız ki? Hem
benden başka itiraf eden mi var? Ayrı-
Kötülük’ün sözünü kesen Sabırsızlık yine kişiliğini ortaya
koyarak aceleyle konuşmaya başladı:
“Hadi ama bırak artık safsatayı da anlat nasıl yaptığını.
Bizde böylece inanalım sana.”
Lafının bölünmesine sinirlenen kötülük yine de sinirini
belli etmemeye çalışarak olabildiğince sakince konuşmaya başladı:
“İlk önce yavaş yavaş aklına girdim. Ona kendi düşüncelerimi
empoze çalıştım. İlk başlarda dayandı. Gerçekten çok sabırlı ve iradeliydi. Onu
kandırmam gerçekten zor oldu. Ama sonunda direncini yenmeyi becerdim. İlk
başlarda hep tereddüt ederdi dediklerimi yapmakta. Hatta çoğu zaman karşı
gelirdi. Ama zamanla alıştı. Yavaş yavaş ne desem yapar hale geldi. Ben de her
türlü fırsattan istifade ederek ona her kötülüğü yaptırdım. İlk önce yalandan
başladık. İnsanları körü körüne kandırıyorduk. Sonra daha da gelişir hale
geldik. Beraber çok güzel soygunlarda bulunduk. İçki, alkol ve uyuşturucuya da
alıştırdım onu. Resmen müptelası oldu. Onlarsız zaman geçiremez hale geldi. Her
neyse. Daha sonralarında ise iftiraya başladık. İşte masum insanların
iffetlerine, namuslarına veya hayatlarına falan çamur atıyorduk. Herkes de
hemen inanıp bir başkasına anlatıyordu. Böylelikle attığımız yalanlar bir kartopu
misali katlanarak büyüyor hatta yanına başka şeyler de ekleyerek başka
insanlara ulaşıyordu. Ama bundan da sıkılmaya başlayınca başka işler yapmaya
karar verdik. Mesela kumar denen şeyi icat edik. Böylelikle haksız yoldan birçok
insanın parasını alıyorduk. Ailelerinin rızklarını, yıllardır biriktirdiği tüm
parasını artık her ne varsa insanlar kumara yatırıyordu. Kısa sürede herkes
başladı artık bu şeye. Ama bundan da tat alamaz hale gelince biz de başka
şeylerin arayışına girdik. Zinayı bulduk. Her gün bir başka insanlarla beraber
olup onları kirletiyorduk. Hatta bunu daha da geliştirip tecavüzü icat ettik.
Bunun uygulaması biraz daha zordu ama verdiği zevk paha biçilmezdi. İnsanları
beraber olmak için zorluyorduk. Zorla onların ırzlarına geçiyor böylelikle
geleceklerini mahvediyorduk. Ama bu da artık kabak tadı vermeye balayınca bunu
da bir kenara koymaya karar verdik. Şeyi de bulduk mesela, aldatmayı. İnsanları
bir anlık zevkleri uğruna baş-
İkinci kere sözü bölünen Kötülük artık sinirleri tepesine
çıkınca çıkışmaya başladı.
“Yeter be! Bu sefer hangi densiz sözümü böldü?”
“Ben böldüm!” deyiverdi boğuk bir ses.
Herkes gözlerini Kötülük’ten çekip o boğuk sesin sahibini
aramaya başladı. En sonunda kalabalığın arkasındaki dengesiz bedeni görünce
herkesin kafası oraya çevrildi.
“Onu ben öldürdüm! şans oyunları, kumar, piyango gibi
oyunlar oynatarak insanların parasını aldırttım. Bir çok insanı dolandırttım.
Onu hırsımla öldürdüm. Bu cinayeti ben yaptım!” deyiverdi Hırs. Şimdi etraftaki
kalabalığın gözleri bir Kötülük ile Hırs’ın arasında dolaşıp duruyordu. Kimse
hangisine inanacağını kestiremiyordu. İki tarafında doğruluk paylarını bulmaya
çalışıyor böylelikle kendilerine de bir taraf belirlemeye çalışıyorlardı.
Etrafa sessizlik hakimdi. Hırs gergin ruh halini korurken
aynı zamanda bakışlarını Kötülük’ün delici bakışlarından uzak tutmaya
çalışıyordu.
Belirsizlik aklına takılan soruyu toplulukla paylaştı:
“Eee… Hangisnize inanacağız şimdi biz?”
Herkes soruya katıldığını gösterir biçimde başlarını
salladı. Etraftan uğultular yükselmeye başladı, bazıları ise hem Kötülük’ün
dediklerini tartıyor hem de Hırs’ın… Topluluğun gözleri Kötülük ile Hırs’ın
arasında mekik dokurken Kötülük’ün kalın sesiyle derin düşünceler bölündü.
“Tabii ki bana inanacaksınız. Onun ruhunu kendi kötü
amellerimle kirlettim. Onu kendi oyunlarıma alet ettim. Benim yüzümden öldü o!”
“Hayır!” diye söze karıştı Hırs. “Onu öldüren kesinlikle
benim! Hırsımla içini doldurdum, gözünü boyadım onun. Oyunlarımla nefsini
körelttim. Hep daha fazlasını istemeye zorladım. Benim yüzümden ülkeler arası
savaşlar çıktı. Katil benim!”
Topluluk kavga çıkacağını anladıklarından daha da
heyecanlanmıştı. Kötülük tam lafa girecekti ki ateşli bir ses duyuldu
yakınlardan. Sesin sahibi konuştukça bakışlar ona çevrildi.
“Hepiniz yalan söylüyorsunuz! Kendinizi insanların gözünde
büyütmek için cinayeti üstünüze alıyorsunuz. Lütfen inanmayın bu iki yalancının
söylediklerine. Bu cinayeti işleyen birisi varsa o da benim!”
Kafası karışan topluluktan mırıltılar yükselmeye başladı. En
sonunda dayanamayan Utangaçlık cılız sesiyle söze girişti:
“Nasıl yaptın peki bunu?” cümlesinin sonuna doğru utancından
sesi kısılan Utangaçlık kızaran yüzünü tekrar yere eğdi.
“Arzunun, ihtirasın ateşiyle yaktım onu! Bedenini
kıvrandırttım. Ateşini söndürmesi için başka kişilere gereksinimi olduğunu
söyleyerek kandırdım onu. O da bana inanarak her gece bir başkasıyla beraber
oldu. Kimisini ise zorladı. Zorladıklarının yüzünü topluma karşı eğdirtti,
geleceklerini kirletti ama umursamamasını söyledim. Onu öldüren benim. Ateşimle
yaktım onu!” diye cevap verdi Zina.
Artık iyice allak bullak olan toplumun düşüncelerini bu
sefer başka bir ses böldü.
“Hayır! İnanmayın bu riyakar yüzlere! Bu işin sorumlusu
benim!” dedi Yalancılık.
Karşılarında duran kendinden emin olduğunu göstermeye
çalışan bedene bakan topluluk bu sefer kendi arasında kavga etmeye başladı.
“Napacağız şimdi? “
“Sahi, kime inanacağız?”
“Bence doğruyu Kötülük söylüyor.”
“Aslında bana Zina’da doğruyu söylüyormuş gibi geliyor.”
“Hayır hayır, asıl doğruyu söyleyen kesinlikle Hırs.”
“Nedenmiş o?”
“Onun anlattıkları daha bir inandırıcı geldi bana da ondan.”
“Öf be sende!”
“Ne var?”
“Atıyorsun kafana göre!”
“Başlamayın şimdi!”
“Ne atacakmışım be! Hissettiklerimi söylüyorum ben.”
Herkes kendi aralarında kavgaya tutuşmuşken bu sefer
Kötülük, Hırs, Zina ve Yalancılık da birbirlerine girişmeye başladılar.
Kötülük Yalancılık’a dönerek:
“Yalan söylüyorsun. Sen zaten hep yalan söylüyorsun! Kimse
sana inanmaz.”
“Hayır, yalan söylemiyorum”
diye kendini savundu Yalancılık.
“Öyle mi?” dedi kıvrak bedenini ortaya atan Zina. “Açıkla o
zaman nasıl yaptığını.”
“Anlatayım: zor durumda kaldığında sürekli yalan söylemeye
alıştırdım onu. İlk başlarda insanları özellikle de yakınlarını kandırmaktan
pek hoşnut değildi ama bunlardan zarar çıkmayacağını hem sadece gerçeği
birazcık değiştirip söylediğini anlatmaya çalıştım ona. Hemen inandı zaten. Git
gide bunu alışkanlık haline getirdi. Ama birkaç kere yakalanınca içini bir
korku sardı tabii. Ama yine de durmadı. Kendini kurtarmak için hep yalana
başvurdu. Git gide daha çok yaygın hale geldi. Devlet işlerinde, evde,
aile-akraba içinde her yerde, herkes yalan söylemeye başladı. Bu yalanlar
yüzünden bazen özellikle devlet olmak üzere zor durumda kalındığı oluyor ama
yine de kimse de vazgeçemiyordu bundan. Yani onu ben öldürdüm. Onu ikiyüzlüleştirdim.
Çevresiyle arasını bozdum. Dertlerine dert ekleyip ruhunu sıktım. Onu böyle öldürdüm.”
“Hepiniz saçmalıyorsunuz.” Diyen tatsız bir ses duyuldu.
Gamsızlık yanlarına daha çok yaklaşarak sözlerini devam ettirdi:
“Yardım ve merhamet duygunsu yavaşça söküp aldım ruhundan.
Gamsız biri yaptım. Kimseyi umursamayan biri haline geldi. Daha önce yaptığı
tüm yardımları da çekti. Hatta düşene bir tekme daha vuranlardan oldu.
Vicdanını körelttim. Boş ver! Dedim ona. Aç insanların derdi seni mi aldı. Sen
gününü yaşa. Dedim. O da bana destek çıktı. İnsanlar açlıktan mı ölüyormuş,
yiyecek savaşları mı yapılıyormuş hiç önemsemedi artık. Varsa yoksa kendisini
düşünen birisi haline getirdim. Onun kalbini taşlaştırarak, ruhunu karartarak
öldürdüm.”
Hırs bakışlarını daha da delici hale getirmeye çalışarak
onun gözlerine saldı. İstediğini elde edememenin verdiği hırıltılı ve sinirli
sesiyle konuşmaya başladı.
“İyice sarpa sardı bu iş. Size ben öldürdüm diyorsam ben
öldürdüm. İşte o kadar!”
Zina ateşli sesiyle Hırs’a çıkıştı:
“Yok canım, başka ne isterdin! Oldu, senin sözüne inanalım
öyle mi? Bakın onu ben öldürdüm teşhirciliğimle ağzını sulandırdım. Bedenini
arzuyla yakarak, ruhunu kafir hale getirdim.”
“Hepiniz zırvalamayı bırakın.” Dedi Kötülük. “Bu işin cılkı
çıktı. Onu ben öldüm işte. Kötü düşüncelerimle beynini kemirdim. Benim aklına
soktuğum düşüncelerle bir sürü kötülük yaptırdım. İnsanları öldürttüm. Savaş
çıkarttım. Benim yüzümden insanlar rahat bir gün geçiremedi. Hepsi benim
sayemde anlıyor musunuz? Öldüren benim!”
“Hayır, asıl benim sayemde savaşlar çıktı, insanlar öldü.
Ruhlarını hırsla doldurttum. Her şeyin en iyisine sahip olabilmek, bu dünyanın
efendisi olabilmek için yakıp yıkmaları gerektiğini söyledim.” Dedi artık
sinirleri iyice bastıran Hırs.
Zina ağız sulandıran teşhirci vücuduyla ortaya atıldı:
“Onu ben öldürdüm. Birçok insana onun yüzünden günah
işlettirdim. Kişiliklerini bozdurttum.”
“Yeter artık! Anlamıyor musunuz, onu öldüren benim!
Yalancılıkla öldürdüm onu. Herkesi kandırttım. En yüksek mertebedeki insanları
bile yalancılığa zorladım. Devlet adamlarını halklarını kandırtmalarını
istedim. Bu cinayeti yapan benim.”
“Hayır benim!”
“Saçmalamayın onu öldüren benim!”
“Benim!”
“Benim!”
“Hayır, benim!”
Onlar yaptıkları gergin kavganın yanında hala toplulukta
kendi aralarında anlaşabilmiş değildi.
“Arkadaşlar bu işi yapan kesinlikle Kötülük. Bakın, bu
kadarını söylüyorum.”
“Kesin sensizi! Bu işi yapan Zina. İşte o kadar.”
“Safsatayı bırakın da beni dinleyin: Bu işi yapan kesinlikle
Hırs.”
“Amma boş konuşuyorsunuz bu işi yapan…
***
Günlerce kavga ettiler. Ama tek bir sonuç dahi bulamadılar.
Herkesin düşüncesi birbirinden apayrıydı. Herkesin kendine göre gerekçeleri,
doğruları, yanlışları vardı. ama kimsenin bilmediği tek bir doğru vardı ki bu
en acısıydı…
Yerde kanlar içinde yatan İNSANLIK neslinin son örneğiydi.
Geri dönülmez bir yola girilmişti artık.
İnsanlık yoktu…
Mutluluk yoktu…
Sevgi yoktu…
Aşk yoktu…
Merhamet yoktu…
Dostluk yoktu…
Savaş vardı…
Açlık vardı…
Gününü gün eden umursamazlar vardı…
Ve onların şakşakçıları vardı….
İnsanlığı kim öldürdü bilinmez. Ama sonuç ortadaydı…
Beklenen olmuştu ve İNSANLIK ÖLMÜŞTÜ…
Bu gizemli ölüm her şeye son noktayı koymuştu.
HER ŞEY BU CİNAYETLE SON BULMUŞTU…
İNSANLIK NİHAYET ÖLMÜŞTÜ…