Hz. Mevlana der:
Gönlümün ta içinde parıl parıl parlayan o sevgiliyi
kim görmüştür?
Sultanım. Nurun hep parlasın dursun,
saltanatın ebedi olsun.
Dünyadan bıkmış usanmış kişi seni görürde güzelleşmez, gençleşmezse
arı duru suyu bulansın, ateşi kül haline gelsin.
Uyuyan kişi, senin sabahını görür de yatağından sıçrayıp kalkmazsa
bahtının gözü kıyamete kadar kapalı kalsın.
Ey her yana koşup duran
Bir türlü iki yakan bir araya gelmedi gitti.
Senin işini düzeltip derdine çare olacak
Ancak altı yandan, altı yönden de münezzeh olandır.
Yazı kışı sırayla değildir o padişahın.
Şu anı isterse bana kış yapar, isterse sana yaz.
Tapısında dikenle gül birdir.
Birini dikenin ucuyla yaralar
Öbürüne dikeni güllük gülistanlık haline getirir.
Biri O’ndan kaçıp suya sığınırsa
Emriyle su ateş kesilir.
Fakat O’nun sevgisiyle ateşe atılana
Ateşi reyhan haline getirir.
Huzurunda kendisini hiçbirşey bilmez sayan
Herşeyi bilir, anlar.
Fakat O’na karşı bilgiçlik taslayan
Hiçbirşey bilmez haline gelir.
Bu söz dünyaya sırlar bağışlamak,
Bedenleri can haline getirmek için
Uçsuz bucaksız aşk denizinden
Akıp gelen bir sudur.
Öyle bir kaynak isterim ki
Herkesin canına can katsın.
Öyle bir sevgili isterim ki
Ölüye bile hayat versin, huzur bağışlasın.
Öylesine uçsuz bucaksız bir denize kulum ki
Uçsuzluktan bucaksızlıktan da üstündür O.
Taşa da inciye de herşeye de
Lütuf ve ihsanlarda bulunmaktadır.
Bahçenin de onun güzelliğinden payı ve nasibi vardır, tavuzkuşunun da
Bir seher çağı, böyle bir güneş doğdu gönül yurdumda
Zerreler her an o güneşe doğru uçuşup dururlar.
Kim ondan muradına erişirse
Ne mutlu ona, ne mutlu ona.
An O zatın adını ki
ölü onun güzelliğinden dirilir.
Bütün dünyanın ağlayışları
Onunla buluşunca gülüş kesilir.
Abı hayat sadece
O’nun tahtının altından akar.
Irmağının suyunu içen
ölümsüzlüğe kavuşur.
Güneş bir kerecik tahtının basamağını öpmüştür de
o yüzden şu dönüp duran gökyüzünden dünyaya ışık saçar durur.